Derler ki:
“Dünyada sevdasız yaşanmamış
“Bir kalp gösterir misin bu ateşte yanmamış?”
“Aşk öyle bir şeydir ki kimini sevindirir,”
“Okşar, bahtiyar eder, gözyaşını dindirir...”
“Tabiatı tıpkı talih gibidir, yâr olmaz kimine de”
“En samimi ateşle çırpınan bir sinede”
“Kıyametler koparır, fırtınalar yaratır,”
“Bazan bir demet güldür, bazan kanlı bir satır.”
“Lâkin sevişmiyerek geçen ömür hederdir;”
“Dünyada âşık olmak herkese mukadderdir...”
Ben kulağımdaki bu sözlerin tesiriyle,
Ateşli gençliğimin en derin tesiriyle
Yuvamı bir kuş gibi süsledim, çiçekledim.
Haftalarca kendime bir sevgili bekledim...
Bu haftalar ay oldu, bu aylar sene oldu,
Fakat bilmiyorum bu kadınlara ne oldu?..
Kimsesiz günlerimde hiçbirisi gelmedi,
Bir bülbülün şen sesi odamda yükselmedi...
Ben de kendi kendime: “Bekleme gönül!” dedim...
“Bir kadının yoluna bakmak tenezzül!...” dedim...
Odamda, yatağımın başucundaki duvarda iki portre asılıydı. Kendi çizdiğim Beethoven ve Mozart.
Beethoven beni heyecanlandırıyor ve harekete geçiriyordu. Mozart ise beni büyülüyordu. Onun doğumundan önce ölen talihsizleri düşünüyorum da onun müziğini duymadan ölüp gittiler.
Birkaç gün önce vücudumu gözden geçirmiştim. Bir sabah vakti odamda yapmıştım bu işi, saşırıp kalmış. vücudumun haline ağlamıştım. Haftalardır sırtımda aynı gömleği taşıyordum. Terden kaskatı kesilmis, göbeğimi sıyırmıştı gömlek; yaradan hafif bir su sızıyordu, acımıyordu, ama karnımın üstünde böyle bir yara olması yürekler acısıydı. Bu yaraya hiçbir şey yapamıyordum, kendiliğinden iyileşeceğe de benzemiyordu; yıkıyor, dikkatle kuruluyor, üzerine yine aynı gömleği giyiyordum. Değiştiremezdim ki...
Okumak bir tür bağımlılık gibiydi; yemek yerken, trende, geç saatlere kadar yatakta ve derste okumak için kimse görmesin diye saklayarak getirdiğim okulda. Çok geçmeden kendime küçük bir teyp alıp bütün vaktimi odamda caz plaklarını dinleyerek geçirmeye başladım. Ama kitap ve müzikle edindiğim tecrübeleri insanlara anlatmak konusunda hiçbir istek duymuyordum. Başkası olmadığım, yalnızca kendim olduğum için mutluydum. Bu açıdan bana yalnız kovboy denilebilirdi.
Bir devlete benzetiyorum kendimi.
İşim gücüm bitmeyor.
Bir türlü yerleşemeyorum odamda.
Her istediğim kitabı alamayorum.
Planlar içinde geçiyor ömrüm,
Başlayıp tamamlayamayorum.
Bir devlete benzetiyorum kendimi.
İçimdeki hükümetin gidişini anlamayorum.
Yıllar ötesini düşünür düşünmez
Hemen mesud ve zengin oluyorum.
Nedense geçmiş günler unutuluyor.
Tarih kitabı gibi hatıra defterlerimi okuyorum.
Naciye! Dün geceden beri bir çift kırlangıç odamda tavandaki eski bir yuvayı tamirle yerleştiler. Onların şimdi kulağımda çınlayan cıvıltısı seni ve yavrularımı ne kadar hasretle düşündürüyor, teessürümü fakat tatlı bir acılığı hissettiriyor. Onlar mes'ud yuvalarında istikbal ve yavruları için tatlı tatlı konuşarak, cıvıldayarak meşgul olurken ben garip, biçare, sizlerden uzakta bütün bir alem-i İslam'ı kurtarmak fikriyle didişip duruyorum.
Haftada bir sabah kahvaltı olarak çorba veriliyor. Çorbayı sevmediklerini bize pandomimle anlatıyorlar. Anladık, anladık: Bundan sonra sabah kahvaltılarında çorba verilemeyecek. Sanat yoluyla eleştiri çok hoşuma gidiyor.
şarkılar söylüyorlar. Sevinç, kahkahalar, gülüşmeler...
Armağanları sözde kurayla dağıtıyoruz. Herkes aldığı armağanı havaya kaldırıp gösteriyor. Çalışma odamda, yıl boyunca biriktirdiğim bozuk paraların dolu olduğu kutuyu getirtiyorum. Paralar herkese eşitçe dağıtılıyor. şimdi tombala çekilecek. Bu yılbaşı ilk kez bu işi ben yapamayacağım
Odamda beni kitaplarım bekler. Bu yegane tesellidir. Her eşyasını ayrı ayrı ve gayet iyi tanıdığım bu odada yalnız onlar her zaman için yeni bir koku taşırlar.