Ruhsal örselenmelerden büyüyerek, gelişerek, tekâmül ederek çıkabilmek, ancak hayattan öğrenmeye açık olmakla mümkün. Buna "Travma sonrası büyüme" deniyor. Hayat bize önce şunu öğretir: Servet ve kudret sahibi olmak bize bütün dizginleri elimizde tutma imkânı vermez, ne olursak olalım geleceği matematik bir kesinlikle yordama imkânımız yok. Hayat üzerinde mutlak bir kontrolümüzün olamayacağını idrak etmemiz ve kendi acziyetimizin farkına varmamız dahi büyük bir derstir. Acı bizim başımıza gelen olaydır, istırap ise başımıza gelen olaya atfettiğimiz anlamın, bizde yarattığı olum- suz sonuçtur. Çoğu zaman bizi mutsuz eden şey, yaşadığımız olay değil bizim ona verdiğimiz anlam, ona bakış açımızdır. "Yüreğine acılar dokuyan bir tezgâh" olarak insan, "acıyı bal eylemeyi" de bilir. Bir travmayı yaşamış olmak hayat felsefemizde önden kestirileme- yecek kertede zenginleştirici bir etki bırakabilir. Bu deneyimin ruhumuza kattığı derin mana ile kişisel hayatımıza ilişkin daha zengin bir hikâye tahakkuk edebilir.
…
Travma sonrası büyüme, olumsuz bir olayın olumlu bir çerçevede ele alınması demek değil. Travmatik olayın dehşet ve kötülüğünü teslim ederken, beri yandan o yaşanmasaydı belki hiç gerçekleşmeyecek olan tekâmülün de hakkını vermektir büyümek. "Dalga yükseldiğinde, sandal da yükselir" diyor Çin atasözü. Zorluklar büyüdüğünde onu alt eden ruh da büyür. Hayatın dalgaları sandalı parçalamadıysa öğreniriz ki inişli çıkışlı ve sonludur hayat. Takdir etmeyi, şükran duymayı, merhameti, değerleri için yaşamayı ve nihayet, başka ruhlar için de var olmayı öğreniriz.
Tüm zamanlar sende soluklanır
Issızlığım senden alır rengini
Ve bütün derinlikleri senden öğrenir kuyular
Silik ve görkemsiz sular sende billurlaşır
Ölüm dudağından düşürür her nesneyi
Bütün kokular senin adımlarında gizli
Çağının ruhundan kondurursun kalbimin acıyan saatine
Hangi şarkıda geçer yüzün
Hangi cümlede sana benzeyen bahçeler kurulur
Ve ölüm budur işte; nar çatlıyor ve kan rengindeki damlacıklar damlamaya başlıyor. Ve ince beyaz tüller dalga dalga kızıla boyanıyor. Ve kızıl rengin dalgaları durmadan genişliyor ve genişliyor ve genişliyor.
Nova, Farslanın "teslim ol" çağrılarına tam da bir şaire yakışır biçimde Tatarca okuduğu dizelerle cevap veriyor ve teslim olmak yerine ölümü yeğliyordu.
Ve ölüm budur işte; nar çatlıyor ve kan rengindeki damlacıklar damlamaya başlıyor. Ve ince beyaz tüller dalga dalga kızıla boyanıyor. Ve kızıl rengin dalgaları durmadan genişliyor ve genişliyor ve genişliyor.
Tarih bakımından Mondros Mütarekesi'nin bana göre manası:
Ölüm kararı verilmiş Türk milletinin her türlü müdafaa vasıtalarından ayırtılarak dişinden tırnağına kadar silahla ve eli satırlı
düşmanın önüne boynu, kollan, ayakları bağlı olarak atılıvermesidir. Tarih bunu böyle anacaktır. Ve diyecektir ki, Türk milletine bu
reva görüldü. Fakat o, kasapların elinden kullanılması idi ve kurtuldu. O bu kadarla da kalmadı, kasapları yakalarından tuttu, yere
vurdu. Satırı ellerinden aldı, başlarında paraladı ve sonra bütün
mazlum milletlere kurtuluşun, esaretten kurtuluşun yolunu, yollarını gösterdi, öğretti.
Türk genci, yine unutma ki, en medeni millet, dövüşmesini en
iyi bilendir. Her şeyi kasıp kavuran yıldırımlar, yalnız onu, başlarında büyük şefleri ile kadın erkek, çoluk çocuk dövüşen Türk milletini tarihin göğsünden söküp alamadı. Millet ünlü şefi ile şimşekli boralar, dağlar gibi yuvarlanan hınç dalgaları önünde bir kaya parçası gibi durdu. Kayaya çarpanlar aşamadılar; onun eteklerinde
paralandılar parça parça dağıldılar.
Henüz yirmi beş yaşında olduğunuz halde yığın işi ölüm, yoksulluk ve insanların budalalıklarını görmüşsünüz, ama yine de hemen akla gelebilecek en safça soruları sormaktan başka şey öğrenmemişe benziyorsunuz. Ne yapalım, belki de dünyanın gidişi böyle. Gerçekten bir şeyler öğrendiğimiz zaman, bunları kullanamayacak kadar yaşlanmış oluyoruz. Ve bu hep böyle sürüp gidiyor, dalgalar dalgaları, nesiller nesilleri izliyor. Hiçbiri ötekinden küçük de olsa bir şey öğrenmiyor.
...Ve ölüm budur işte; nar çatlıyor ve kan rengindeki damlacıklar damlamaya başlıyor. Ve ince beyaz tüller dalga dalga kızıla boyanıyor. Ve kızıl rengin dalgaları durmadan genişliyor ve genişliyor ve genişliyor...