Tanrı bize bir mesaj göndermek istediyse ve bunu en iyi eski çağların yazısıyla yapmayı düşünebildiyse, bundan çok daha iyisini yapabilirdi. Neden Dünya'nın etrafında dönen dev bir haç yok? Neden ayın yüzüne kazınmış değil On Emir? Neden tanrın Kutsal Kitap'ta böylesine açık seçik de, Dünya'da bu kadar belirsiz?
ayet İstanbul Boğazından, son padişahla son şehzadesini alarak uzaklaştı.Hiçbir şey kalmadı geriye.Bir büyük boşluk kaldı geriye.Bir de bütün bunları, bulutların ufuk üzerinde koştuğu güz akşamları, kıyıya iyice yanaşan masal gemilerinin gölgelerine bakarak ve dahi o gölgeleri kendisi gibi görebilecek başkalarının varlığını da vehmederek dalgalara
Reklam
Çevremize şöyle bir bakalım.Bir tarafta bakanlar, generaller, müdürler, çiftlik sahipleri; diğer tarafta kapıcılar, on ikinci dereceden memurlar, ırgatllar ve bir lokma ekmeği zor bulan sefiller. Hep merak etmişimdir. Bir general, emir verdiği neferden daha mı akıllı ve yeteneklidir? Bir müdür, günde on kere azarladığı kapıcıdan daha mı dürüst ve namusludur? Okuldan hatırlıyorum.Öğretmenlerimiz, "Yurttaşlık" dersinde bunun bir iş bölümü olduğunu söylüyorlardı. Evine bir kuru ekmek götüremeyen, dört çocuk babası komşumuz Gorşkov'u hatırla. Adamcağız Allah'ın her günü iş bulmak ümidiyle evinden çıkıyor; ama açtığı her kapı yüzüne kapanıyor. Kimse onunla işini bölüşmek istemiyor. Öğretmenlerimizin "iş bölümü" dedikleri başka bir şey olmalı.
Av Zamanı
Kasvetli, fırtınalı bir bahar öğleden sonrasıydı. Londra kenti, eski Kuzey Denizi’nin kurumuş yatağı boyunca, küçük bir madenci kasabasını kovalıyordu. Londra, geçmişteki o mutlu günlerinde böylesi küçük bir av için kılını bile kıpırdatmazdı. Büyük Mobil Kent bir zamanlar, kuzeyde Buz Diyarı’nın en ücra köşelerinden güneyde Akdeniz
Sayfa 9 - On8 Kitap - AV ALANIKitabı okuyacak
Milletvekili Olacak Vali Nutkundan Bellidir
Üç saattir, dört cip yoldaydı. Köy kahvesinin önünde cipler durdu. Vali, öndeki arabadan indi, ikinci arabadan mektupçu, defterdar, emniyet müdürü, candarma komutanı indiler. Tarım müdürü, sağlık müdürü, eğitim müdürü, lise müdürü, postane müdürü, tapu kadastro müdürü ve öbür müdürler de arkadaki arabadaydılar. Cipleri gören köylüler,
Biz maratoncuyuz
TRT: Peki geleceğe dair planlarınız, yol haritanız var mı? Neler? Nurullah Ankut: Planlarımız... Aslında devrimci prensipler, anlayışımız çerçevesinde her şeyimiz, yolumuz açık, sistemli, belirgin. O çerçevede sürekli çalışıyoruz, mücadele ediyoruz. Yani böyle gelgeç ortamlar, durumlar bizi, çalışmamızı etkilemez yahut da belli yönlere yani belli şeye daha fazla eğilimli olmamızı sağlamaz. Yani sürekli devrimci prensiplerimiz çerçevesinde, o çizgide çalışmaya devam ediyoruz. Biz maratoncuyuz. Ne yazık ki halkımızın büyük çoğunluğu, tıpkı Bolivya’da Che’ye olduğu gibi, bizi herhâlde 30 sene sonra filan anlayabilecek. Malum Che de Bolivya’da birçok yoldaşıyla beraber mücadeleye giriyor. 11 aylık mücadelede bir tek yeni insan katılmıyor gerillaya. Her çarpışmada birer, ikişer, beşer kayba uğruyor ve en son El Yuro Geçidi’nde 17 yoldaşıyla birlikte pusuya düşüyor ve orada tutsak düşüyor. 8 Ekim 1967, benim üniversiteye başladığım günler yani. Bir gün sonra da katlediliyor CIA uzmanlarının ve Washington’un verdiği bir emir üzerine. Ama şimdi Che’yi katleden tetikçi dâhil, onun oğlu dâhil hepsi Che’ye hayran ve Bolivya’da şu anda; “Biz Che’nin yolundan ilerliyoruz ve onun ideallerini gerçekleştirme mücadelesi veriyoruz.” diyen Evo Morales adlı bir başkan var. Yani herhalde bizi de halkımız... Yani bu öylesine gerici kuşatma, gerici psikolojik kuşatma altındaki insanlarımız düşünemez, göremez bir hale getirildi; gerçeklerle bağı koparıldı insanlarımızın. Her halde belki on, yirmi yahut belki otuz yıl sonra bizim haklılığımızı anlayacak ve ne kadar doğru söylüyormuş bu adamlar, diyecek belki.
Sayfa 103 - Derleniş YayınlarıKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.