Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Ibn Teymiyye din ve iktidar arasındaki ilişkiyi kitap ve demir ikilisinin birlikte indirildiğini ifade eden şu ayetle açıklamaktadır. Ant olsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir güç ve insanlar için faydalar vardır... (Hadid 57/25) Ayette geçen kitabı Allah'ın emir ve yasaklarını açıklayıcı, demiri (kılıç) ise kitabı destekleyen ona yardım eden tamamlayıcı unsur olarak nitelendirmektedir. İbn Kesir'e (ö. 774/1373) göre bu ayetteki demir, aslında kılıcı tutan devleti/iktidar gücünü ifade eder. On üç yıl boyunca Hz. Peygamber'in (s.a.v.) çağrısına ve indirilen kitaptaki apaçık delillere inatla direnen Mekke müşrikleri hakkında Allah, "Demiri indirdik ki onda büyük bir güç ve insanlar için faydalar vardır" buyurarak hicreti emretmiştir. Râzî, buradaki kitabı hakla batılı ayırt edici teorik güç (itikadi hükümler), mizanı adaleti yerine getiren pratik güç (muamelât hükümleri), demiri ise şer'î hükümleri ihlal edenleri caydırıcı/def edici güç manasında tefsir etmektedir
Sayfa 101 - KlasikKitabı okudu
*On emir
“Sina’da on emir’in vahiy edilmesi olayı yer alır..”
Sayfa 17 - Say Yayınları
Reklam
On Birinci Emir şöyle bir şey olmalıydı: Bir Beyefendi Kedi, bir insan tarafından sahiden sevildiği zaman bir Kürklü Kişi olur.
Kim, herkesin ön pratiği olmaksızın emir üzerine ölçümler yapabileceğine ve her ölçüm aletinin doğru sonucu vereceğine inanırsa, yanılgı içerisindedir.
Sayfa 184 - İbni YunusKitabı okuyor
Ne demektir ‘Köylü bizim efendimiz?’ Köylü kim, bir koca Gazi Paşa kim? Laf gelimi bir laftır bu... ‘Vatan millet yoluna zorlatmaktayım,’ anlamınadır. ‘Köylü takımına efendi dedikse, gerisini anlamalı,’ demektir. Bunca padişah gelip geçmiştir. Osmanoğullarından... Bunca tarih kitapları yazılmıştır ki, eşşek yüküyle yazılmıştır. Bak bakalım birinde
Dadal efendiKitabı okudu
Paşa tekrar bir sigara yakıyor ve birkaç yaprak daha çevirdikten sonra, luıritasmı alıp şöyle izah ediyor: Bu sırada Conkbayırı'nın güneyindeki 261 rakımlı tepeden sahilin gözetlenmesi ve korunmasıyla görevli olarak oralarda bulunan bir müfreze erlerinin Conkbayırı'na doğru koşmakta, kaçmakta olduklarını gördüm. Size şu konuşmayı aynen okuyacağım: Kendim erlerin önüne çıkarak: -Niçin kaçıyorsunuz? dedim. -Efendim, düşman! dediler. -Nerede? -İşte, diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler. Gerçekten, düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış, rahat rahat ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün: Ben kuvvetlerimi bırakmışım, erler on dakika dinlensinler diye... Düşman da tepeye gelmiş... Demek ki düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman, benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim çok kötü bir duruma düşecekti. O zaman. artık bilmiyorum. bir mantık muhasebesi midir, yoksa içgüdüyle midir, bilmiyorum; Kaçan erlere: -Düşmandan kaçılmaz, dedim. -Cephanemiz kalmadı, dediler. -Cephaneniz yoksa süngünüz var, dedim. Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı'na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının yetişebilen erlerinin "marş marş" ile benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki emir subayını geriye saldım. Bu erler süngü takıp yere yatınca düşman erleri de yere yattı. Kazandığımız an, bu andır.
Sayfa 144 - Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal İle Mülâkat (24-28 Mart 1918) - Birinci SafhaKitabı okuyor
Reklam
Onbirinci Bürhan (Onbirinci delil,hüccet)
Gel, ey arkadaş! Şimdi sana geçmiş olan on bürhan kuvvetinde kat'î bir bürhan daha göstereceğim. Gel, bir gemiye bineceğiz; şu uzakta bir cezire var, oraya gideceğiz. Çünkü bu tılsımlı âlemin anahtarları orada olacak. Hem herkes o cezireye bakıyor, oradan bir şeyler bekliyor, oradan emir alıyorlar. İşte bak, gidiyoruz. Şimdi şu cezireye
Dudağını ısırarak güçlükle bir nefes aldı Julia. "Azmamış numarası yapma," dedi Clay. "Yapmıyorum zaten," diye fısıldadı. "O zaman inlemeni duymama izin ver. Her şeyi duymak istiyorum." Julia gözlerini açarken, Clay onun göğüslerini bluzunun dar kumaşırın üzerinden kavradı. "Islandın
Sayfa 83
Papaz bir süre susup, "On Emir'i biliyor musunuz? On Emir'e uyuyor musunuz?" diye soruyor. "Hayır bayım, uymuyoruz. Kimse de uymuyor zaten. On Emir'den biri 'Katletmeyeceksin'dir, oysa herkes birbirini katle­diyor."
Süleyman Nazif Bağdat Valisi iken Ordu Kumandanlığı'ndan bir telgraf alır. Telgrafı alınca birden rengi atar ve şaşkınlığını gizleyemez. Onun bu hareketi çevresindekileri de telaşlandırır. Telgrafı yanındakine uzatırken yavaşça "Acayip" der. "Böyle emir olur mu?" Telgrafta şöyle yazmaktadır: "On bin okka şeker ile bin okka çayın yirmi dört saat içinde temin edilerek sevki." O dönemde çay genellikle Çin'de üretilmektedir. Böylesine büyük bir istek karşısında Vali eline bir kâğıt ve bir hokka alarak cevap olarak çekilmek üzere şunları yazar: "Çin İmparatoru'na yazmış olduğunuz telgrafın yanlışlıkla vilayetimize gelmiş olduğu tespit edilmiştir."
Elma YayıneviKitabı okudu
Reklam
SubhanAllah
İlk örnek neslin insanları, Kur'an'ı kültürlü olma, inceleme yapma, zevk alma ve eğlenme amacıyla okumuyorlardı. Onlardan hiçbirisi mücerred manada kültür hazinesini artırmak, ilmî ve fıkhî meselelerden iddialarına delil bularak dağarcığını doldurmak maksadıyla Kur'an'ı ele almazlardı. Onlar gerek kendileri gerek içinde yaşadıkları cemaat gerekse kendisinin ve cemaatinin yaşadığı hayatın durumunun nasıl olması gerektiği hakkında Allah'ın emrini öğrenmek için Kur'an'ı ele alırlardı. Onlar, Allah'ın emrini işittiği anda hemen onunla amel etmek için öğreniyorlardı. Tıpkı, savaş meydanındaki bir askerin "günlük emri" işitir işitmez hemen akabinde onu yerine getirdiği gibi! Bu sebeple, onlardan hiçbirisi bir oturuşta bildirilenden fazla ve uzun talimat öğrenmek istemezdi. Çünkü onlar biliyordu ki çok sayıda emir ve talimat öğrenmek, omuzlarına yüklediği görev ve sorumluluğu artıracaktı. İbn-i Mesûd radıyallâhu anh'ın rivâyet ettiği bir hadiste geçtiği üzere onlar ezberleyip kendisiyle amel edinceye kadar on ayetle yetinirlerdi.
Sayfa 82 - Yüksel yayıncılıkKitabı okudu
Yeni On Emir
-Sana yapılmasını istemediğin şeyleri başkasına yapma. -Her olayda, zarar vermemek için çabala. -Sevdiğin insanlara, canlılara ve dünya geneline, sevgi, dürüstlük, sadakat ve saygıyla davran. -Kötülüğe göz yumma veya adaleti uygulamaktan çekinme, ama kendiliğinden itiraf edilen ve dürüstçe pişmanlık gösterilen kabahatleri affetmeye daima hazır ol. -Hayatını bir keyif ve merak duygusuyla yaşa. -Hep yeni şeyler öğrenme arayışında ol. -Her şeyi sına; gerçeklere karşı olan fikirlerini daima gözden geçir ve en hoşlandığın inançlarından bile, gerçeklere uymuyorsa vazgeçmeye hazır ol. -Düşünce ayrılıklarını sansürlemeye veya yok etmeye çalışma; diğer insanların seninle farklı görüşte olma haklarına saygı duy. -Kendi deneyiminle ve mantığınla bağımsız fikirlerini oluştur; başkalarını körü körüne takip etmekten sakın. -Her şeyi sorgula.
Tanrının öbür tanrıları çılgınlık seviyesinde kıskanması şeklindeki traji-saçmalık, Eski Ahit'in genelinde sürekli olarak tekrarlanır. On Emir'in ilk halinin (yani Musa'nın kırdığı tabletlerin: Mısırdan Çıkış 20, Yasanın Tekrarı 5) ilk maddeleri bu kıskançlık üzerinedir ve hatta Tanrının kırık tabletlerin yerine gönderdiği yeni emirlerde (Mısırdan Çıkış 34) daha da çok göze çarpar. Talihsiz Amurruları, Kenanlıları, Hititleri Perizzitleri, Hivitleri ve Jebusitlileri anayurtlarından kovacağına söz vererek Tanrı tüm dikkatini gerçekten önemli olan şu şeye yönlendirmiştir: Rakip tanrılara! sunaklarını yıkacak, dikili taşlarını parçalayacak, Aşera putlarını keseceksiniz. Başka ilahlara tapmayacaksınız. Çünkü ben adı Kıskanç olan bir RABbim, kıskanç bir Tanrıyım. Ülke halkıyla herhangi bir antlaşma yapmayın. Yoksa onlar başka ilahlara gönül verir, kurban keserken sizi de çağırırlar; siz de gider yersiniz. Kızlarını oğullarınıza alırsınız. Kızlar başka ilahlara gönül verirken oğullarınızı da artlarından sürükler. Dökme putlar yapmayacaksınız. (Mısırdan Çıkış 34:13-17)
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.