Böylece, bir diktatör ve onunla işbirliği yapmış siyasal bir bürokrasiye değil, ama Pazarın, başarının, kamuoyunun, «sağduyunun» -ya da daha çok ortak sağduyusuzluğun ve hizmetkârları haline gelmiş olduğumuz çarkın adsız gücü önünde eğilmekte olduğumuz gerçeğini görmezlikten gelmekteyiz. Bizim ahlak sorunumuz, insanın kendi kendisine karşı kayıtsızlığıdır. Bu, bireyin önemine ve biricikliğine ilişkin duyguyu yitirmiş ve kendimizi kendi dışımızdaki amaçların araçları yapmış olmamız; kendi kendimizi bir eşya olarak görmemiz ve kendi güçlerimizin bize yabancılaşmış olması olgusunda ortaya çıkan bir durumdur.