Hoca evine gidip geldi. Yatsı namazını kıldırdı. Bana, "Oğlum buraya niye geldin? Sana davetiye mi gönderdiler? Yeteri kadar paran var mı, imkânların müsait mi?" dedi. Çok miktarda paramız yoktu. Yanımıza aldığımız paranın büyük bir kısmını da kaçakçılara bizi geçirmeleri için vermiştim. Geriye çok az bir paramız kalmıştı. Konya'daki arkadaş, "Orada paraya da, pula da ihtiyacın olmaz." dediği için tedbirsizdim. Yolculuğa onun bu sözlerine güvenerek çıkmıştım.
Hocaefendi yatsı namazını kıldırdı. “Gel seninle bir yere gideceğiz." dedi. Otobüse bindik hapishane yakınlarında adını daha sonra öğrendiğim Bâbü'l-hadîd'te indik. Oradan yürüyerek Türk öğrencilerin bulunduğu Kurnasiye Medresesine geldik. Kapıyı çaldık, açtılar. İsimlerini vermeyelim, oradaki arkadaşlara "Bu sizin hemşehriniz, memleketliniz, Türkiyeli. Buraya tahsile gelmiş. Bu arkadaşın barınabileceği, kalabileceği bir yer bulma hususunda size güveniyorum, haydi bana Allah'a ısmarladık." diyerek çekip gitti.
Orada kalan Türk öğrencilerden birisi, ismini vermek doğru olmaz, bana “Arkadaş burada kalamazsın!" dedi. Ben ona "Camide kalayım.” dedim. “Camide de kalamazsın.” dedi. “Şurada, dışarıda kalayım." dedim. "Orada da olmaz." dedi. “Biz belirli bir saatte medresenin kapısını kilitleriz. Maalesef şimdi dışarıya çıkmak durumundasın.” dediler. Beni yatsıdan epey bir zaman geçtikten sonra medrese kapısının dışına çıkardılar.
Öyle zor bir durumda kaldım ki anlatamam. Cebimde Suriye parası yok ki ekmek alayım. Barınacak yer yok, kalacak yer yok, yağmur yağıyor…