Ama o andan sonra, Hermione Granger arkadaşları oldu. Bazı olaylar vardır, dostluklara yol açar, dört metre boyunda bir ifritin canına okumak ta öyle bir olaydı işte.
Sayfa 162
Çocukken Zenginlik Belirtisi Sandığımız OLgular :D Pringles yemek:Öyle herkes yiyemezdi Pringles'ı. Star gazetesi verecek de anca öyle. O fiyattan Pringles alıp yemek, paraya para demeyen ailelerin çocukları içindi. Bianchi marka bisiklete sahip olmak:Vitessiz BMX'ler de güzeldi hoştu ama bir Bianchi'nin havasını yaşatamıyordu. Bianchi sahibiysen Bianchi sahipleriyle sürerdin, öyle sınıfsal ayrımlar yaşatırdı insana.:))) Furby sahibi olmak:Hava atmak için okula getirenler bile olurdu. Valla bizde de olsa getirirdik çünkü zenginlik bunu gerektirirdi.:D:D İşte çocuklukta zenginliğin nirvanası. Bu sende varsa sen Sabancı'nın çocuğu falan olmalısın. Akülü araban olduğunda diğer çocuklardan kendini soyutlamazsın aslında, sadece bunu kullanmaktan onlarla oynamaya sıra gelmez o kadar.:D:D Aslında cocuk olmak güzeldi keşke öyle kalabilsek hepimiz...
Reklam
MUSTAFA KEMAL SESLENSE Yüzyıllar öncesinden Yüzyıllar sonrasından sesleniyorum size Ben Mustafa Kemal'im heyy... Ben Mustafa Kemal'im. Büyük büyük denizlerim vardır benim Hürriyeti içmiş dalgalarım. Hürriyetle kabarmış dalgalarım vardır benim Ulusumun yarınında sevincim Ben Mustafa Kemal'im heyy... Karanlığı deler gözlerim. Dalgalara binip gelmiş
Politik anlamda kadınlar hakkında edilecek kelamları, binbir farklı tartışmanın içinde derinleştirmek mümkün fakat ben yalnızca bizden bahsetmek istiyorum. Ekseriyetle arkadaşlığımızdan. Kadınlık üzerine düşünmeye başlamam hangi yaşlara denk geldi, çok da emin değilim. Çalışan bir annenin kızı için tek dileğinin parasal anlamda özgür olduğu bir
“Kavga ettiğimizi söyleyemem. İlişki tanımlarımızın farklı olduğunu söyleyebilirim sadece, gerçi o ilişki yaşadığımızı da bilmiyor. Bizim bir durumumuz var sadece.” “Erkekler ahmak olabiliyor.” “Gerçekten öyle ama.” “Kadınlar topluca Amazonya’ya taşınmalı belki de ya da en azından yılda dört kez falan oraya tatile gitmeli.” “Amazonya?” “Carter ya da genel olarak erkekler beni rahatsız edince gittiğim kadın dünyası. Kafamda bir yer. Kişi başına beş ayakkabı mağazası düşüyor, hiçbir şeyin kalorisi yok, tüm kitaplar ve filmler mutlu sonla bitiyor.” “Amozonya’yı sevdim. Ne zaman taşınabiliriz?” Mac kolunu Parker’ın omzuna doladı. “Amozonya, dostum her zaman orada zaten, her kadının kafasının içinde. Sadece gözlerini kapat ve düşün. Hokus pokus. Oradasın işte. (...)"
İşte ben hep böyle bildiğin gibi: Kaderi öpüp başıma komuşum, Gülüşüm, oturuşum, konuşuşum, Belli efendim, besbelli Yaşamaktan soğumuşum. Yaz yağmurları misali yıllarca Yağmış durmuşum kendi içime. Zaten dünya öyle dünya ki kim kime Herkes kendi derdine anca, Herkesin yüreği lime lime... Turgut Uyar.
Reklam
Sapasağlam görünüşlü insanlarımızın konuşulanların tümünü, bütünüyle anlamadıklarını, kelimeleri kullanma yetilerinin kaybolmuş olduğunu söyleseler de inanmamayı seçerdik. Büyük ihtimalle “konuşuyor işte” der geçiştirirdik. O yıllarda dilimize pelesenk ettiğimiz tepkiydi bu; “konuşuyor işte”. Söylenenlerden etkilenmemeye niyetli olduğumuzda kullanırdık, “konuşuyor işte”. Karşı tarafın ahmak olduğunu, boş konuştuğunu ima ederdi; konuşuyor işte. Uzun bir süre bende Devrim‟i öyle geçiştirmeye çalışmıştım, “konuşuyor işte”. Adetti, babalar çocuklarını, çocuklar babalarını, öğrenciler hocalarını, avukatlar hâkimleri, milletvekilleri bakanları, muhalefet iktidarı, doktorlar hastaları, hepimiz hepimizi böyle geçiştirirdik, “konuşuyor işte”. “Konuşuyor işte” bizi geçmişimizin hâsılatından yalıtan barbar Avarlardan bu yana en masum vahşeti güle oynaya benimseten fesadın parolası oldu. Medeni dünyadan sürülmemizle sonuçlanan toplumsal cinnetin özeti…
"Sana aldırmaz; öyle hemen de çıkıp gelmez sana, sen onu ne denli bekliyor olsan da. senin beklemen: bir boşunalık duygusudur yalnızca; gerçekler içinde hayallerin; olup-bitenler içinde olamayacakların düşlenmesi -boyuna ve boşuna bir düşüş - oysa o, gelişmektedir. Sana doğru. Sen hiç bilmeden -beklerken, bilmeden- senin beklediğindir o; ama sen, bilmiyorsundur. Gelmeyeceğini sanarsın. Yıllar geçtikçe, hatta, hiç gelmeyeceğini bildiğini sanarsın -yıllar geçer, emin olduğunu da sanarsın artık hiç gelmeyeceğinden. Senin beklemen: hüzünlü ama dingin bir umutsuzluktur; bir an önce bitirip gitme isteği çökmüştür üzerine -hatta bitiremeyeceğini de bildiğin bir çok şeye aldırmazca ve umarsızlıkla girişip, hepsini yarım bırakıp gitmek, bir ayartı kadar keskindir artık. -Yaşamının anlamı bulunmamıştır, bulunamayacaktır- O, gelmeyecekti ya; sonuçsuz, bir son olarak, ölüm, gelebilir, artık, işte.."
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.