Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
-Anne yemin töreni var gelecek misiniz? -Katılım mecburi mi? -Yok,keyfi. -Sen kendin yemin et evladım,bizi katma hiç. -Bravo anne ya.
Sakın biyonik robot olmayın. Sonra sizi sistematik bir geri zekalıya dönüştürürler.. Unutmayın, “cehaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkündür” diye bir söz vardır. Kafanızı kiraya vermeyin. Zamanınızı boşa geçirmeyin. Arkadaşlarınızı iyi seçin.. asimetrik düşünün.. Bana kalırsa, 4 yılda 4 fakülte okuyun. Son 2 yılınızı Mevlana, Yunus Emre ya da
Reklam
Meşhur bir golfçü birincilikle bitirdiği turnuvada kazandığı çeki cebine koyar, otoparkta arabasına binerken yanına bir kadın yaklaşır ve: "Lütfen bayım, yardım edin, bebeğim hastanede ve onun iyileşmesi için paraya ihtiyacım var. Biraz para verebilir misiniz?" der. Adam cebinden çek karnesini çıkararak yüklü bir miktar yazar. "Sanırım bu yeterli olur," der. Kadın teşekkür ederek gözden kaybolur. Tam bu sırada bir arkadaşıyla selamlaşırlar. Arkadaşı: "O kadın senden para mı istedi?" diye sorar. "Evet, hasta bir bebeği varmış," der. "Sevgili dostum, bu kadın park yerinde herkesten para sızdırmaya çalışır, vermeseydin daha iyi olurdu.." derken adam biraz düşünür sonra: "Yani ortada hasta bir bebek yok öyle mi?" "Evet, yok." der arkadaşı. "Dostum öyle rahatlattın ki, bugün duyduğum en güzel haber!" diye yanıtlar gölfçü.
Muzaffer İzgü (29 Ekim 1933 - 26 Ağustos 2017)
Telsizler hemen çalıştı: “Konuk, ayı avlamak istiyormuş!” Konuk ki ne konuk, en büyük devletin en büyüklerinden… O büyük devletle öyle sıkı fıkıyız ki, kardeşten öte. Ne buyurursa o büyük devlet,biz hemen yerine getiririz, bir dediklerini iki etmeyiz; babamız, ağabeyimiz gibi bir devlet işte. Bu koskoca dost devletin, koskoca büyüğü, ayı
Görevli "velkam sör" diyerek açıyor kapıyı. "Vatandaş Türkçe konuş!” demek geliyor içimden. Yüksek kemerli tarihi kapıdan geçerken, taşa kazılı Osmanlı yazısına takılıyor gözüm; ‘Dil ve Din’i yazarken öğrendiğim Osmanlıca işime yarıyor: “Der-sa-a-det Ci-na-yet Tev-kif-ha-ne-si 1337” “Ekskiyuzmi sör!?” diyor görevli. “Burası ‘Cinayet Tevkifhanesi’ mi?” diyorum. “Hayır efendim,” diyor Türkçe olarak; “Burası Four Seasons…” İçimde kopan kahkahayı bastırıyorum: “Ama öyle yazıyor!? Katiller mi kalıyor burada; siz gardiyan mısınız?” Yanıma gelip omzumun üzerinden başını yaklaştırarak yazıya bakıyor: “Bilmiyorum efendim,” diyor, “eski yazı.” “Boşver,” deyip açtığı kapıdan girerken çok şakacısınız efendim diyor gülerek. Dönüyorum: “Şaka değil, bu otel on yıl öncesine dek solcuların tıkıldığı bir zindandı; bu kapıda gardiyanlar, askerler bekliyordu bir zamanlar. Ve tutuklu anaları..”
Roald Dahl’ın Çikolata Fabrikası Türkiye’de 1989 yılında basılmış, lakin kitap Amerika’da 1964 yılında satışa çıkıyor. 1964 yılında yazarın televizyon ve kitaplar üzerine söyledikleri. Bu zamanda, bilgisayar ve telefonu ’da bu metnin içine ekleyebiliriz… Yazar çikolata Fabrikası kitabında şöyle der: (…) Aman derim, çocukları asla şımartmayın.
Reklam
Oda karardı. Ruhunda boşluk, hüzün vardı. Çevresindeki hayal ülkesi yıkılıyor, bir iz bırakmadan yıkılıyordu. Her şey, düş gibi, gürültüsüz, sessizce gelip geçmişti. Şimdi hayallerinin neler olduğunu bile bile anımsamıyordu. Ama içini sızlatan yeni bir duygu, kışkırtıcı bir istek belirsiz bir yığın yeni hayal çağırıyor... Küçük odada derin bir
Sayfa 25 - Varlık Yayınları - Nihal Yalaza Taluy Çevirisi(Sayfa 25-26)
KESİNLİKLE DOĞRU BİR YAKLAŞIM.... Çocuğunuz; – Varsın, bir çivi bile çakamasın...ama, dersleri iyi olsun. – Varsın, omuzlarda cenaze taşıyanlara bön bön baksın...ama, matematiği düzgün olsun. – Varsın, evin çalan telefonuna cevap veremesin...ama, notları yüksek olsun. – Varsın, eve gelen misafirlerinizle üç kelime konuşamasın...ama, fen lisesine
... Yoksa siz benim gibi hâlâ elleriyle çalışmasına izin verilen o ayrıcalıklı kişiler sınıfından mısınız? Belki siz de şu dışarıdaki, günde sekiz saat kompresörle beton kaplamaları parçalayanlardan birisiniz. Ya da şu, sekiz saat süreyle, bidonları kamyonlara kaldırıp durmadan çöp boşaltanlardan. Bu iş uyuyor mu yeteneklerinize? Başka biri çöp bidonunu sizden iyi boşaltıyor olsa gücenir miydiniz? Siz de öyle benim gibi nefsini düşünmeden kendini işine adayan biri misiniz? Ben sol elimin parmaklarıyla şu dört telin üstüne bastırıyorum, kan çıkana kadar; ve de at kılından bir yayı sağ kolum uyuşana kadar gezdiriyorum tellerde; böylece gerek duyulan bir gürültü üretiyorum, gürültü. Beni sizden ayıran tek şey, işimi ara sıra frak giymiş olarak görüyor olmam...
Bugün yaptığım kitap alışverişi şu şekilde: -Deniz Feneri Koyu -Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır -Simpsons (Çizgi roman) -Şemsiye Akademisi: Kıyamet Senfonisi (Çizgi roman) Güya kitap almayacaktım, çünkü elimdeki kitapları bitirip kitap almak istiyordum fakat yine dayanamadım :( Siz de öyle misiniz sevgili kitap severler? Kitabevine gidince eli boş dönemeyenlerden misiniz? Bir soru daha soracağım. Bana çizgi roman önerebilir misiniz? Süper kahramanlı olanlar hariç lütfen. Cevaplarınızı bekliyorum :)
Reklam
‘’Korku nedir siz bilir misiniz? Korku… Korku sarı ırmakta boğulmak gibi bir şeydir.Yahut, korku soğuk bir kış gününde ansızın insanın karşısına çıkan parçalamaya hazır bir kurt sürüsünün ateş gibi gözleridir. Korku bazen büyük işler yaptırır insanlara.Şu Çin Seddi’ni görüyor musunuz? Kansudan kuzey doğuya doğru, taa denize kadar uzanır, denizi de geçer, Kore’ye varır. Bizim seddimiz. Öyle sanıyorum ki mümkün olsa bir adam şu dolunayın üstüne çıksa, işte oradan bile bu Seddi görebilir. Temellerinde kan vardır. Ne faydası oldu dersiniz? Hiç! Sadece korku denen elle tutulmaz, gözle görülmez duyguyu herkes görsün diye cisimleştirdik. Yaa işte Çin Seddi korku demektir. Batıdan gelenleri durduramadı bu set. İşte bizi de görüyorsunuz. Korkunun, korkudan yapılmış nöbetçileri… Güven içinde olmak ne güzel şey. Bu seddin ötesindekiler böyle işte. Keşke ben de büyücü olabilsem.’’
Hiç uygun olmayan bir vakitte hiç uygun olmayan bir hareket yapan, yahut lâf söyleyenler hakkında kullanılan bu deyimin hikâyesi şöyle: Sultan II. Mahmut devrinde Mehmet Efendi isminde bir zat yaşarmış. Münasebetsizlikle şöhret bulmuş. Padişah bir gün onu dinleyip, münasebetsizliğinin derecesini ölçmek istemiş. Efendiyi huzura getirmişler.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.