Bir gamzeyle çeldin gönlümü, bu canı da al,
Kan oldu gönül ve can, nâm û nişanı da al..
Küçük bir iz bile kalsa dünyada benden,
Onu da al, hiç çekinme, onu da al..
İsterdim ki bir bıçakla yarsınlar kalbimi,
Göğsümü diksinler oraya yerleştirilip seni,
Haşre değin kalasın ebediyen kalbimde,
Yaşayasın ben yaşadıkça sen içimde.
Ve ben ölüp de toprağa konulduğumda,
Yüreğimde olasın kabrin karanlığında!"
İbn Hazm
“Hayatını saklayan güzel yaşıyordur" der. Çünkü güzel olan cevherdir, saklanır. Herkesin beğenisine sunulan hayat ise taşı yaldız ile boyayıp parlatmaya benzer.
İnsan sefaletin içindeyken zarûri olanı arzular; zarûri olana sahipse ihtiyacı arzular; ihtiyaç duyduğu şeye sahipse gereksiz olanı arzular; gereksiz olana sahipse ahlaksızlığı arzular - dolayısıyla da yeniden sefalete düşer.
Muvaffakiyet, kişinin çabası miktarınca değil Allah’ın takdîri nisbetincedir.
Bununla beraber mücahededen geri durulmamalı çünkü hidayetin anahtarı da çabadır.
Elhamdûlillâh cümlesi dahi haşri ihtar edip ister. Bize der: "Mânâm âhiretsiz olmaz. Çünkü, ezelden ebede kadar her kimden ve her kime karşı bütün hamd ve şükür ona mahsustur, ifade ettiğimden, bütün nimetlerin başı ve nimetleri hakikî nimet yapan ve bütün zîşuuru ademin hadsiz musibetlerinden kurtaran, yalnız saadet-i ebediye olabilir ve benim o küllî mânâma mukabele eder."