"Ben kendim iyi insan olmak isterim, fakat kötü olanlara da hayretle bakmam. Hatta kızmam bile, ancak kötülükleri bana taalluk ederse kendimi müdafaa ederim. "
"Dünyada hayatın tek bir manası varsa o da sevmektir."
"Siz" dedi Hacıbey. "İnsanları Türk, Kürt, Ermeni, Sırp, Yunan, Rum...Nasıl birbirinden ayırıyorsunuz? Takvaca üstün olanın en hayırlı olduğunu, Yaradan nezdinde Arap'ın Arnavut'a, Türk'ün Acem'e bir üstünlüğü olmadığını bilmiyor musunuz?"
Orhan için de durum aynıydı:
"Benim için de şiir yaşamımda vazgeçemeyeceğim tek şey. Tek farkla; şiir toplumu kapsamalı, bazı kalıplaşmış klişeleşmiş kurallardan şiiri kurtarmak gerekir, diye düşünüyorum,nasıl olacağını bilmeden," dedi...
"Ne zordur insanın yaşadığı şehri bırakıp başka bir şehirde yaşamak zorunda kalması," diye bir düşünce geçti zihninden. Ardından, "sadece şehri bırakmıyorsunuz geride. Şehirle birlikte pek çok şeyi de borakmak zorunda kalıyor insan," diye devam etti...
Benim zamanımda zekâ, evlilik amaçlandığında son derece olumsuz bir çeyiz sayılırdı; dönemin geleneklerine göre bir hanım durgun ve hoş bir işçi olmalıydı. Sorular soran bir kadın, meraklı, huzursuz bir eş, istenecek en son şeydi.