Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Özlem Tunç

Düşüncelerim, yağmurda kimselerin yürümediği dar sokak gibi ıssız ve karanlıktı . Siyah düşlerimi kimse aydınlığa yormuyor. Burada olsaydın anlatacak çok şeyim vardı. Belki de susardım saatler boyu . Konuşmam gereken hiçbir yerde konuşamadığım gibi. Sokak lambasının odaya vuran yarım yamalak ışığında, birkaç dize şiir okurdum yorgun gözlerimle. Odanın lambasını açmıyorum. Sessizliği fark etmemek için. Ya da kendimi kaybetmek için soğuk odada.
Reklam
Düşkün bir kelebeğin renklerini paylaşıyor, kara sinekler. Her geceki gibi körelmiş bir bıçağın sırtına uzanıyorum. İnsanlar karanlığa asi bir gülümseme savuran güneşi hak edecek ne yaptılar? Gözlerimi kapasam ay beni affeder mi?
"Önce ellerimi tut. Sonra senden başka kimseler bilmesin burada olduğumu. Ne cevap ver çalan telefonlara, ne de çalınan kapıları aç. Fark etmesin hiç kimse evde olduğumuzu. Koyu bir sessizlikte gizleyelim varlığımızı. Sen bana çocukken gizlendiğim odalardan bahset. Kaçtığım sokak köşelerini, uzun uzun arayışlarını, bulunca içtenlikli sarılışlarını anlat. Benimse gizlenmekten vazgeçmeyişlerimi. Ben sana gidemediğim ülkelerden söz edeyim. Rüyalarımda tanı kaçarken bacaklarımın tonlarca ağırlaştığını, adım atamadığımı, yakalandığımı, terlediğimi anlatayım. Sen bütün rüyalarımı hayra yor. Ellerini saçlarımın arasında gezdir. Gözlerimin üzerinde gezdir ellerini. Yaralarımın üzerinde gezdir, ellerin şifa olsun. Çocukken dizlerimde bir türlü geçmeyen, acı veren yaralarımın nasıl iyileştiğini anlat. Ben görünmeyen yaralarımı anlatayım. Benim için kaygılan, acı çek, tedirgin ol, gözlerin dolsun ... Benim için yalan söyle, telaş et, ağla. Ben sana pişmanlıklarımı anlatayım. Sen yargılamadan teselli et..."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Kalp, kırılıp yapışa yapışa Frankenstein gibi bir şey oluyor. İnsan desen değil, canavar desen değil. Ama evlat gibi bir şey yine de, ne yapabilirsin ki? İşte ben de bir ağaç tepesindeki karargâhıma çekildim, kalbime öz evladımmış gibi bakıyorum!"
Endişelenmeye başladığımda, nerede ne zaman ne söylemem gerektiğini karıştırdığımda, insanların bakışlarından korktuğumda, insanların bakışlarından korktuğumu belli etmemeye çalıştığımda, tanımak istediğim birine kendimi tanıtmak istediğimde, aslında kendimi ne kadar az tanıdığımı bilmezden geldiğimde, geçmiş canımı yaktığında, geleceğin de daha âlâ olmayacağını kabullenemediğimde, ne bulunduğum yerde, ne de göründüğüm insan olmayı içime sindirebildiğimde... saçmalarım. Hakikatten ne kadar uzaksa, yalandan da o kadar uzaktır saçmalık. Yalan, hakikati tersyüz eder. Saçmalık ise, yalanla hakikati ayırt edilemeyecek biçimde birbirine lehimler.
Reklam
Birden, yapayalnız kalıyorum dünyada. Manevi bir çatının tepesinden seyrediyorum bütün bunları. Dünyada yalnızım. Görmek , uzakta olmaktır. Açıkça görmek , durmaktır. Tahlil etmek , yabancılaşmaktır. İnsanlar bana değmeden geçiyor yanımdan. Etrafımda havadan başka bir şey yok . Kendimi o kadar tecrit edilmiş hissediyorum ki , üzerimdeki giysiyle aramda aramdaki boşluğu bile algılıyorum.
belki derimde -pek fazla yara bere bırakmamış olabilirsin ama ruhumun her yerinde böğürtlen renginde devasa çürükler bıraktın.
Zaman su gibi aktı, ben akamadım bir türlü. Durgun su gibi bulanıklaştım, yosun tuttum, içime attıklarım içimde çürüdü, içim bataklığa dönüştü. Nasılsa dışım bahar dalı kadar güzeldi!
Edebiyat da hayat gibi. Kusurlu. Tarifi yarım yamalak verildiği için değil, sadece beceriksiz birilerinin elinde oyuncak olduğu için değil; malzemeleri eksik olduğu için yapılamayan, az sonra soğuyacak, kötü bir yemek gibi. Bunları yazan kişi ne kadar çırpınırsa çırpınsın tüm varlığımı göremeyeceksin. Düşüncelerimle duygularımı, ipe sapa gelmez yaşamımı en ince ayrıntısına kadar, benim bile unuttuğum anılara kadar bilmeni öyle çok isterdim ki! Yazık! Sen şimdi, evine en yakın durakta inecek, işyerinde kalın dosyaların içine gömülecek, arkadaşlarınla buluşacak ya da yumuşak yastığına başını koyacaksın. Bense burada yapayalnız kalacağım.
Reklam
Herhalde eski masallara yeterince inanmıyorum. İnanmayınca da periler imdadıma yetişmiyor, kendi kendime çırpınıyorum.
Tüm benzetmeler, tanık göstermeler, şair cambazlıkları, anlatım oyunları, tüm imalar, hatta ölüm korkusu bile acımı anlatmakta aciz kalır. Ondandır, o hokkabaz sandığının kapağını dahi açmıyorum. Acımı neyle anlatamayacağımı söyledim. Neyle anlatacağımı ise titrek bilincimin kör kütük sarhoş devinimleri gösterecek. İlahi bir duygu değil mi bu? Bütün kara kaplı kitaplarda böyle yazar. Istırap ilahi bir... Sonra cennet...
"Saçların uzadı mı?" dedi. Saçlarım uzadı. O elbiseyi yine giyiyorum bazen. Hala bağıra çağıra şarkı söylüyorum, sabah kalkmamak için yüzlerce bahane buluyorum, yeri gelince ağız dolusu küfrediyorum filan. Artık kimsede eskisi kadar iz bırakmıyorum ama bırakırsam kaybettiriyorum.
Sonra işte çok özledim. Özlemekten kalbim ağrıdı. Kavuşamayacağınızı bildiğiniz özlemekler çok çirkin ve silahlı. İnsanın doğrudan canına nişan alıyor.
'İnatla koşuyorsan... Hiçbir sesin sana yetişemeyeceği hızda koşmaya çalışıyorsan ama sesler de koşuyorsa ve sesler çok hızlıysa ve sen ışığın sesten daha hızlı olduğu bilgisine sahipsen ama ışık değilsen!'
323 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.