Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Suudi Arabistan’ı, petrol rezervlerini bütün yurttaşlar arasında eşit biçimde paylaşan tek bir pan-Arap devletine dönüşmesi gereken tarihi bir feodal yapı olarak gören Nasır’ın laik Arap ulusalcılığına ilişkin fikirleri el-Suud için ölümcül bir tehlike taşıyordu. Bu pan-Arap rüyasına karşı uygulanabilir tek alternatif global İslam devleti yani ümmet fikriydi.
"Memleketin kaybedilmek üzere olan küçük parçasını feda etmeyeceğim diye en büyük parçasını hesapsızlık ve bilgisizlik yüzünden feda eden idarecilerimizin bir de mevki ve şöhret peşindeki hırsları yüzünden ne hale geldiğimiz aşikârdır. Bu mevzuda fazla izahata lüzum görmüyorum. Bundan sonra da fena günler göreceğimizden şüphe edilmemelidir.
Sayfa 13 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Reklam
Dünyâ üzerindeki Müslümanlar, Osmanlı İmparatorluğu’nun dünyâda Batı’ya kafa tutabilecek son İslâm gücü be Abdülhamid’i de İslâm dünyâsının direnişini yöneten ‘yeryüzünün halifesi’ olarak görüyorlardı. Sultan, Batı’ya karşı, konumunu güçlendirmek üzere halifelik kurumunu ve emperyalizme karşı mücadelede siyâsal İslam’ı kullandı. Abdülhamid bir pan-İslâmcı olarak tanımlanır, halbuki o İslâm’ı saldırı değil savunma amacıyla kullanmak istiyordu. Bu bağlamda, İslâm birliği ve dayanışması amaçlı, kısmen başarılı bir çağrı yaptı.
Sayfa 45 - PdfKitabı okudu
Batılılara göre Hilafet, "İslâm monarşisinden ve politik Pan-İslâm'dan başka bir şey değildir." Müslümanları, küresel güçler nazarında büyük bir tehdit haline getiren vahdetleri ve onu temin eden Hilafet sistemleriydi. Bu yüzden mutlaka kaldırılmalı, tesanüd parçalanmalı, emperyalizmin yolu açılmalıydı. Fakat Türkiye'deki yeni yönetim hala Müslümanların dış desteğine ihtiyaç duyduğundan dolayı İslâm'a saygı gösterme noktasında oyalayıcı davrandı, kendine göre şartlar olgunlaşınca da Hilafeti kaldırdı.
"Pan-İslamcılığın arkasında ya da paralelinde, her zaman, o andaki amaçları ve çıkarları İslamın ya da Müslüman hükümdarların çıkar ve amaçlarıyla örtüştüğü anlaşılan Avrupalı bir gücün emperyalist politikasının ol­duğu anlaşılacaktı."
Sayfa 22 - ALFA | TARİHKitabı okudu
Büyük savaşla beraber kutsallık sağlayıcı kaynaklarda bir değişim göze çarpmaya başlar. Türkiye'de değil, tüm dünyada, kutsallaşan “bilim, medeniyet, insanlık” gibi kavramlar (yani o dönemki modern insanın kutsalları) sorgulanır hale gelmiştir. 19. yüzyıl boyunca tüm ideolojilerde gözlemlenen bilimin ve medeniyetin gelişmesi vasıtasıyla
Reklam
Öncelikle Berkes'in hatırlattığı gibi 1908 Devrimi'nde “Türk halk yığınları olaya ilk kez olarak din açısından değil, politik açıdan tepki” göstermiştir. İttihatçılar da her devrimde olduğu gibi, sistemin eski meşruiyet odaklarına meydan okumuş ve onları yerlerinden etmiş oldukları için, kendilerini ve iktidarlarını meşrulaştıracak yeni
Sayfa 171Kitabı okudu
Müridizme karşı çıkan Avar Ecesi: Bahu Bike.
Avar hükümdarı Bahu Bike Hanım'a haber gönderen Gazi Mol­la, ondan kafir işgalcilere karşı destek talep etti ancak Bahu Bike bu talebi reddetti. Han'ın ölümünden sonra idareyi ele alan bu dirayetli kadın, üç oğlunun naibi olarak görev yapıyordu. Kocası, yıllar önce topraklarını Ruslara vermişti. Bahu Bike, bu toprak­ları Rusların adına
Az sayıda Müslüman düşünürün kullandığı İttihadı İslam ya da Rabıtatül İslam gibi deyimler, Pan'cı akımlarla (Panslav, Pangerman, Panhellen gibi) çalkalanan Avrupa'da, Panislam korkusunu doruğa ulaştırdı. Eski bölünmüşlük aynen devam ettiği ve ortada tek bir güçlü devlet kalmadığı halde sömürgelerinde Panislam yuvaları aramaya başladılar. Bulamayınca Yıldız Sarayı'nda bir gizli merkez bulunduğu tezi ileri sürüldü. Onları bu korkusunu iyi fark edip Panislam'ı sadece korkuluk olarak başarıyla kullanan II. Abdülhamid'i devirmek için yoğun kampanya sürdürüldü. Oysa bütün araştırmalar Sultanın iki düzine bile ajanı bulunmadığını ortaya çıkardı. Ayrıca, III. Selim'in Tipu Sultan olayında, Sultan Abdülmecid'in Hint ayaklanmasında Halifeliğin etkisini İngilizler lehinde kullanması gibi Abdülhamid de Amerikalılara, Filipinler'deki Müslümanları itaate davet için yardım vaadinden geri kalmamıştı. İslam toplumları dinamizmlerini öyle kaybetmişlerdi ki, kendi içlerinden yükselen Panislamcı sloganlara rağmen, bir Avrupa devletinin katkısı olmadan Panislamı bile yapacak durumda değillerdi. Yapmadığı halde adı Panislamcı diye çıkan II. Abdülhamid'in yerine geçen İttihatçılar başlangıçta Osmanlı Birliği'ni savundular. Gelgelelim bütün cemaatlerde uluscu eğilimler öyle gelişmişti ki Meşrutiyetin ilanıyla birlikte İstanbul'da Çerkezlikten Arnavutluğa, Lazlıktan Kürtlüğe, Rumluktan Ermeniliğe, Araplığa kadar her akımın ideolojisi piyasaya sürüldü. Osmanlılığı tek savunan Türk unsuru kalmıştı.
Sayfa 41 - Boyut YayınlarıKitabı okudu
Laik Pan-Arabizm devleti ve Birleşik İslam Devleti fikirleri
Suudi Arabistan’ı, petrol rezervlerini bütün yurttaşlar arasında eşit biçimde paylaşan tek bir pan-Arap devletine dönüşmesi gereken tarihi bir feodal yapı olarak gören Nasır’ın laik Arap ulusalcılığına ilişkin fikirleri el-Suud için ölümcül bir tehlike taşıyordu. Bu pan-Arap rüyasına karşı uygulanabilir tek alternatif global İslam devleti yani ümmet fikriydi.
Reklam
Kendi saldırgan tavırlarını Arapların İsrail'e duydukları nefretle karıştıran Saddam Hüseyin, hem İslam hem de Pan-Arap kartlarını oynamak istedi, ama bunların hiç de değerli olmadıkları ortaya çıktı. Sadece FKÖ ve Ürdün onun yanında yer aldı ve bu hiç kuşkusuz onun için çok tatsız bir sürpriz olurken, Suudi Arabistan, Suriye ve Mısır
Sayfa 524 - İnkılap KitabeviKitabı okudu
Rus Bolşevikleriyle stratejik şartların zorlandığı ve Buhara Emiriyle çevresinde ki Kadimler ordusunu devirmek amacıyla yapılan ittifak, Buhara Şuralar Cumhuriyeti'nin hem başlangıcı hem de sonu olacaktı. Bu trajik işbirliği sırasında Cedidler sağ ve sol olarak iki gruba ayrılacaklar. Sol Cedidler Buhara Komünist Partisinden Özbekistan Komünist Partisine giden bir süreçte parti üyesi olacaklar ancak hemen hepsi önde gelen harekete liderlik, rehberlik edenler 1937 kanlı tasfiyesinde "Pan-turanist, Türkçü" suçlamasıyla toplu olarak kurşuna dizileceklerdi..
Çokuluslu, zengin Selanik kentinin Osmanlı yönetimi altındaki son yılları bir düşünsel kaynaşma dönemiydi. Türk milliyetçiliği ideolojisi İstanbul'da, hem İslam tarihinde Türklerin rolünden söz eden Batılı oryantalistlerin, hem de Rus imparatorluğundan kaçan Türk kökenlilerin Pan- Slavizm fikrinden esinlenerek geliştirdikleri görüşlerin birleşmesiyle güçlenirken, bu ilkeler Selanik'te Balkan halklarının milliyetçiliğiyle temas sonucu keskinleşiyordu.
Atatürk ve Panislamizm
Modern gerçeklik, İslam dünyasının "maddi bir imparatorluk halinde bir noktadan sevk ü idaresini" imkânsız kılmaktadır; dolayısıyla, bu bir "hayal" olup, "ilme, mantika, fenne muhalif bir şeydir. Bu değerlendirmesinin de ortaya koyduğu gibi, Mustafa Kemal, Pan-Islâmizme "ideoloji"den ziyade "siyaset" olarak yaklaşmıştır
Sayfa 376 - Bağlam Yayınevi
1922'de, Yunanlara karşı elde ettikleri zafer anında hâlâ büyük belirsizliklerle karşı karşıyaydılar. Türkler, tabir caizse, bir imparatorluğu kaybetmiş ve dünyada henüz yeni bir rol bulamamış bir halktı. Ulusal kurtuluş mücadelesinde birçok mevzu ortaya çıkar; İslam ve pan-İslam, Türkizm ve pan-Türkizm ve emperyalist Batı'ya düşmanlık. Türkiye -Türk ulusunun vatanı- uzun zamandır nispeten ikincil bir mevzuydu. Yine de, yabancı işgalcileri yeniden tanımlanmış ulusal topraklardan çıkarmak mücadelesi, kaçınılmaz olarak bu mücadeleye vatanperver bir savaş karakteri verdi. Ayrıca, Türkiye devleti ve Türkiye ülkesi temelinde, şimdiye kadar Türklere bilinmez bir varlık olan yeni bir vatanseverliğin yolunu hazırladı. Rusya'daki ayaklanmanın getirdiği cazibelere direnen Mustafa Kemal (sonradan Atatürk soyadını almıştır), tüm pan-İslam ve pan-Türk gayeleri ve hırslarından vazgeçti ve halkını da aynı yolda ilerlemeye ikna etti. Diğer ülkelerdeki Türk ve Müslüman kardeşler kendi savaşlarında mücadele etmeliydi. Türklerin kendi ülkelerinde gerçekleştirmesi gereken acil ve zor görevler vardı. Ortadoğu halkları arasında, sadece Türkler, antik çağda bölgede hemen teşhis edilebilecek bir ata iddia edemezdi. Atatürk, onlara Troya'yı ve Hititleri verdi, tarih ve arkeolojinin yoğun bir şekilde yeşertilmesi ile Türklerin ikamet ettikleri ülkeye karşı kimlik duygusunu güçlendirmeye çalıştı. Günümüzde Türkiye, Batı Avrupa tipi demokratik bir vatanseverliğe yönelik muhtemelen geri dönüşü olmayan bir seçim yapmıştır.
Sayfa 121Kitabı okudu
167 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.