Erotik insan, büyüsüne kapıldığı görünüşü, kalabalık içerisinde yitirmez; tam tersine, ona kalabalık aracılığıyla kavuşur. Kentlinin mutluluk kaynağı, ilk bakışta vurulmaktan çok, son bakışta aşık olmaktır. “Asla”, karşılaşmanın doruk noktasıdır; sonuçsuz kalmış gibi gözüken tutku, aslında ilk kez bu noktada bir aleve dönüşerek şairden fışkırır. Şair, bu tutkuyla yanıp tutuşur, ama bu tutkudan bir anka kuşu doğmaz.
Sayfa 140
Yitik Zamanın İzinde,..
Her türlü incelikli denge var burada, büyüleyici, titreşen bir denge.. .. kimseyle karşılaştırılamayacak kadar harika şeyler var -Bloch, Françoise, Léonie Hala, Legrandin- ama insanı taciz edecek ölçüde kılı kırk yaran, yapay ve neredeyse dürüstlükten uzak pasajlar da var. Onun hakkında tam ne düşüneceğimi bilemi­yorum. Kendi biçiminin o kadar mutlak biçimde ustası ki, sık sık kölesi de oluyor. Bazı eğretilemeleri parlak bir infilak gibi bütün bir sayfayı aydınlatıyor, bazılarıysa en katı çaresizliğin içinden üretilmiş gibi donuk, mat, aşınmış. Her türlü incelikli denge var burada, büyüleyici, titreşen bir denge... ama hemen ardından bir durağanlaşma geliyor, tahtırevalli tam bir yatay çizgide duruyor, düetin ilk ve ikinci kısımları kendilerinden memnun bir tarzda bir­birini sonsuzca yankılıyorlar...
Reklam
Bir dilde İncili bilen, diğer dillerdekileri okurken, yapıyı ve ifade biçimini daha kolay anlar; çünkü İncil aslında basit üsluplu, yani öykülemeye (narratio), nakle dayanan bir kitaptır. Bunun yanında İncil, Batı resim sanatını ve musikisini anlamak için de bir rehberdir. Mesela çok rastlanan iki resim konusu, “îsa ve Samariyeli Kadın” ile “Meryem’e Müjde”dir. Bu konuları bilmek o resimlere nüfuz etmeyi kolaylaştırır. Musikiye konu olan pasajlar da vardır; bilhassa ayinlerde söylenen ilahiler... Bunları anlamadan evvel öykülemeye dayanan İncili, okursak bu sanat eserlerinde sanatçının ne demek istediğini ve sanatının kudretini iyi anlarız. Ayrıca her Batı diline giren bazı deyimler vardır ki, bugün Türkçeye de taşınıyorlar. Peki bunların anlamı ne? Örneğin “Yahuda’nın Busesi” (Judas kiss) veya “Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya, Sezar’ınkini Sezar’a” gibi çok bilinen ve kullanılan nice deyimler, deyişler
''Anımsama ile uyanış arasında son derece sıkı bir bağ vardır..''
Uzun süre belli bir hedefi olmaksızın yollarda yürüyen, biraz sonra kendini bir tür esrikliğe kaptırır. Yürüme eylemi, atılan her adımla birlikte daha bir güç kazanır; bistroların, dükkanların, gülümseyen kadınların baştan çıkarıcılığı gittikçe azalır; buna karşılık bir sonraki sokak köşesinin, uzakta, sisler içerisinde uzanan bir meydanda yürümekte olan bir kadının sırtının çekiciliği daha karşı konulmaz olur. Ondan sonra açlık gelir. Ama Flaneur bu açlığı dindirmenin belki de yüz yolundan birini bile öğrenmek istemez; bunun yerine yabancısı olduğu bir mahallelerde bir hayvan gibi dolanıp yiyecek arar, kadın arar; ta ki bitkin düşüp, onu yabancı ve buz gibi bir ifadeyle kabul eden odasında, yatağında çöküp kalana kadar. Bu tipi yaratan, Paris olmuştur. İşin tuhaf yanı, Roma olmamasıdır. Peki neden? Şundan: Roma’da rüyalar bile çok daha düz yollardan geçmez mi? Ve bu kent, her kaldırım taşıyla, her dükkan tabelasıyla, her basamakla ve her bina girişiyle, bir bütün olarak yayaların rüyalarına sığmayacak kadar, konularla, anıtlarla, alanlarla, ulusal değerlerle dolu değil midir?
Sayfa 263
Edebiyat derslerinin monotonluğuna bir çare
Saat sekizde ders başlardı. Orta kısım sınıfları dersliklere, sanat ve tarım işyerlerine, biz de sınıflarımıza dağılırdık. Bazı derslerimiz çok renkli geçerdi. Tartışmalı ve araştırıcı bir hale girerdi. Örneğin, Batı edebiyatı dersinde Sabahattin Eyuboğlu, ta başlangıçtan bu yana büyük Batı yazarlarının seçme birer metnini teksir ettirir, bir hafta önceden dağıtırdı. Metni tekrar tekrar okur, incelerdik. Sonra derste yazarın çağını, o zamanki fikirlerini, dünya görüşünü, yazarın getirdiği yeni anlayışı bir bir arar bulurduk. Didik didik ederdik yazıyı. Diyebilirim ki o metinler ve inceleme metodu aynen uygulansa, bugün okullarımızda edebiyat dersleri çok farklı, çok yararlı hale girer. Ezber okumaktan kurtulunur. Anlama ve sevme niteliği önem kazanır. Öyle metinlerdi ki, aradan yirmi geçti, pasajlar hala ezberimde, ulaşılmaz güçleri içimde hala taptaze. Sokrates, Eflatun, Epiktetos, Sophokles, Montaigne, Voltaire, Rousseau kendi cümleleriyle, kendi fikirleriyle yaşar durur bende.
Sayfa 124 - Literatür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
930 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.