selam!!
bir süre bekledim bu kitap hakkında yazmak için çünkü ilk bitirdiğimde fazla duygu yoğunluğu yaşıyordum. şunu söyleyebilirim ki aradan vakit geçmesine rağmen hâlâ bu dünyanın içinden çıkmakta zorlandığıma ve hakkında çoğu şeyi hatırladığıma bakılırsa gerçekten güzel bir etkiye sahipmiş kitap.
çevirisi kötü olduğu hâlde yazarın dilinin ne
Bruegel’in İkarus’unda mesela: her şey nasıl da yüz çevirmiştir
Olanca telaşsızlığıyla felaketten; belki işitmiştir
Çiftçi suyun sıçramasını, kimsesiz kalmış o feryadı
Ama mühim bir aksaklık değildir bu onun için; güneş ışığını vurur
Vazifesi icabı, yeşil sularda kaybolan beyaz bacaklara
Ve şu nazlı güzel geminin, ki akla zarar bir olaya
Tanık olmuştur muhakkak – bir oğlan düşüyor gökten az mı
Varması gereken bir yer vardır ve sakince süzülür.
e-skop.com/skopbulten/pasa...
Edebiyatın en eski temalarındandır Baba. Pek çok romana, hikayeye ve hatta destanlara konu olmuştur. Okuduğumuz bu yazınsal ürünlerde genelde baba çatışılan, yarışılan ya da korkulan bir figür olarak karşımıza çıkmış yazarların baba travmaları eserlerinde bir nevi hesaplaşmalara dönüşmüştür. Bunun en bariz örneği Kafka’dır Babaya Mektup
Adorno, Benjamin'in sınıfsız topluma ütopyacı bir gönderme yaptığı Arkadlar (Pasajlar) projesine yönelik getirdiği eleştirilerde de Benjamin'in arkaik olana olan bağlılığıyla diyalektik oluştan yoksunlaştırılmış bir sınıfsızlık imajını,“cehennemin bir fantazmagoryası olarak bütünüyle billurlaştırılacağı yerde yeniden, bir kez daha mitolojinin içine yerleştirilmek üzere geri döndürülmüş olmakla" suçlamaktadır. Bu nedenle de arkaik olanın modern olanla birleştiği nokta, herhangi bir Altınçağ'ı çağrıştırmaktan uzak kalmıştır. Böylece 19. yüzyılda bireyin rüyasındaki fetiş kavramı, Jung'daki kolektif düş kavramından farklı bir kavram niteliği kazanamaz.
Sıcak bir anlatim yazarın sıcak samimi bir anlatımı var. arka planda annesi ve sevgilisi ile olan iletişimini okurken ön planda ise çalıştığı otele gelen bir yabancı ile olan ilginç yakınlaşmasını okuyoruz. Anlatım sade ve samimi. Pasajlar halinde ve sıkıcı yada yorucu olmadan kendisini çok iyi ifade ediyor.
Sokço’da KışElisa Shua Dusapin · Can Yayınları · 2023337 okunma
Kitaba başladığımdan beri kaç arkadaşıma kitaptan pasajlar attım , iş arkadaşlarıma kaç kelimenin hikayesini anlattım, önsözündeki bilgileri kaç öğrencime okudum bilmiyorum. Çünkü BA-YIL-DIM…
Ve böyle beni mest eden bir kitapla karşılaştığımda hep yaptığım gibi ağırdan almaya çalışmam beyhude bir çaba oldu . Çok sevdiğim biri ile son kez buluşmuş
“Aileyle yüzleşince genel olarak aileyi kaybediyordunuz.”
Bu alıntıyla başlamak istedim. Kitabı Eylül Görmüş tavsiyesiyle almak istiyordum ama
Deniz Yüce Başarır da çok övünce muhtemelen beğeneceğimden emin olarak sipariş vermiştim. Bu iki kadının okurluğuna bir kez daha güven tazeledim. Bir kez daha anladım ki bu iki insan sevdiyse kitabı muhtemelen ben
“ Sevildiğin yere çok gidip gelme ,
kesilir muhabbet itibar olmaz”
Aşık Sümmani sözüyle başlmk istedim, kendimce incelememe..
Nurdan Gürbilek, ara, ara olsada bu sekizinci, buluşmamız, keyıfli gecen tadı damakta kalan hem hal oluşumun sonuna., gelmiş bulunuyoruz
ruhumu besleyen verimli bir okuma oldu yıne.. Kalemine sağlık olsun.
Nurdan Gürbilek
Yazarlar yapıtlarının dünyaya verilmiş benzersiz yanıtlar olmasını ister. Ama bir yapıtın neden benzersiz olduğunu görmek için ona bir başkasının ışığını düşürmek gerekir..
Başkaları ne söylerken o bize bunu söylemiştir? Aynı soruyu başkası nasıl, o nasıl yanıtlamıştır? Başkasının probleminin yerine kendi problemini geçirebilmiş midir?
Benden Önce Bir Başkası bir yazarı bir başkasının ışığında okuyan denemelerden oluşuyor. Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sını Kafka'nın Dönüşüm'üyle, Kafka'nın Babama Mektup'unu Oğuz Atay'ın "Babama Mektup"uyla, Tanpınar'ın günlüklerini Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar'ıyla, Benjamin'in Pasajlar'ını Tanpınar'ın Beş Şehir'iyle birlikte okuyan ikili denemeler. Peyami Safa'nın "Şark Nedir?"ini Cemil Meriç'in Bu Ülke'siyle, Cemil Meriç'in Bu Ülke'sini Edward Said'in Şarkiyatçılık'ıyla birlikte ele alan, bir çapraz okuma perspektifiyle birbirine bağlanan
karşılaştırmalı denemeler.
Nietzsche'nin büyüklüğü, onun hayatını ve mektuplarını inceleyenler arasında bilinir. Nietzsche'nin yayınlanmamış metinlerinden, ergenlikte başlayan garip fikirlerini örnekleyen pasajlar ise daha az bilinir. Bu pasajlardan birkaçı kitaplarında ve mektuplarında yer bulmuştu. Bu yazıların çoğu kimseye gösterilmemişti ve ölümüne kadar da kağıtları arasında keşfedilmeyerek kaldı. Bu ikinci kategoriye ait örneklerden biri de Nietzsche'nin 24 yaşında, öğrenci defterine karaladığı üç anlaşılmaz cümleydi: Korktuğum şey arkamdaki sandalyenin korkunç şekli değil, onun sesi. Mesele kelimeleri de değil, o şeklin ürkünç, anlaşılmaz ve insaniyetsiz tonu. Keşke insanlar gibi konuşsaydı!
Merhaba, ismim Muhammed Usame Alptekin. Öğretmenim. ''Üç Eksende Okumalar'' adını verdiğim bir anlayışla kitaplarımı okuyorum. İnsan-Kainat-Yaratıcı üzerine. Dolayısıyla kitaplarımı da okurken bu temelde seçiyorum. Bununla beraber ''Temel İslam Bilimleri'' alanında akademik çalışmalarda bulunduğum için bu alana yönelik akademik eserler de okuyorum.
Ayrıca yanımdan ayırmadan adeta bir ''devir-daim'' yaparak sürekli okuduğum kitaplarım mevcuttur.
Burada bu eserlerden alıntılar yapacağım. Bu eserlerle alakalı yorumlarımı aktaracağım. Bu eserleri kategorize ederek bir kitaplık oluşturmaya gayret edeceğim. Yeri geldiğinde elbette belli başlı konularda kendi düşüncelerimi aktaracak, akademik çalışmalarımdan da pasajlar sunmaya çalışacağım.
Sağlıcakla..
Hıristiyanlığı kabul etmesini izleyen yıllarda, Hipponiumlu Augustinus, Gerçek Din Üzerine başlıklı kitabında Platonculukla Hıristiyanlığı karşılaştırmıştır. Augustinus'a göre, Platoncu öğretiyle Hıristiyan öğretisi örtüşür. Platoncu mantık, bize, duyusal imgelerin ruhumuzu yanlışlarla ve sahte düşüncelerle doldurduğunu ve tanrısal hakikati
Selamun Aleyküm..
Kitabı beğendiğimi söyleyerek başlamak istiyorum. Bu konuların meraklısı olanların istifade edeceği bir kitap olduğunu düşünüyorum. (Aslında sadece meraklılarının değil herkesin istifade etmesi gereken bir kitap özelliklede gençlerin..)
İslâm'ı ve Müslümanları gericilikle bilim karşıtlığı ile suçlayanların büyük bir yanılgı içerisinde olduğunu gösteren bir çalışma olmuş kanaatimce..
Bu kitap Sefer Turan'ın Fuat Sezgin ile yaptığı söyleşilerden derlenmiş, bu nedenle yer yer tekrarlara düşüyor. Yazar kitabın önsözünde bu tekrarların "güzel tekrarlar" olduğu düşüncesi ile çıkarılmadığını belirtiyor. Kitap üç bölümden oluşuyor, ilk iki bölüm söyleşilerden derlenmiş son bölümde ise makale, pasajlar ve bir konferansındaki konuşmasına yer verilmiş.
Kitaptan nasiplenebilenlere ne mutlu :)
"Bugün Kafka, Dostoyevski, Zweig, Shopenhauer yaşasa ve sosyal medya kullanıyor olsaydı! Kafka'nın paylaştıklarını anlamadıkları için, altına yaptıkları saçma sapan yorumlarla Kafka'yı yoracaklar ve yazmaktan soğutacaklardı :)
Zweig'ın paylaşımları yüzünden, birileri intihar edecek ve davadan davaya koşacaktı :)
Dostoyevski bahis sitelerine üye olup kupon yapacak ve ifşa olacaktı ama yine Kumarbaz'ı yazacaktı :)
Shopenhauer ise her paylaşımında feministlerden linç yiyecekti :)
Polyanna"nın yazarını saflıkla itham edecekler, Jane Eyre'nin yazarını ise "ahh yavrum ne travmatikmiş" diye kutsayacaklardı :)
Lolita'nın yazarı ise şu an hapisteydi :)
Sabahattın Ali'nin "Kürk Mantolu Madonna"sında yazdıklarından pasajlar cımbızlanacak, geri kafalıkla suçlanacaktı :)
Sanırım edebiyat veya genel ifadeyle sanat dokunulmazlık ve ulaşılmazlık alanları genişledikçe özgürleşiyor. Yoksa bir ayar verme projesinde, heba olacak gibi görünüyor. Kimin ne dediğinden çok, kaleminiz ne yazmak istiyor ona odaklanın, derim!