Fazla zorlama geldi. Potbori yapılmış bir kitap gibi hissettim. Kimi göndermeleri, benzetmeleri karaktere yüklenmiş görünse de yazarın buna gerek duymaması gerekirdi diye düşünüyorum.
Bir yeşilçam filmi tadında bu kitap. Suzan karakterinden bunu görebiliyoruz. Bu karakterin Suzan dahil olmak üzere dört kadını bünyesinde barındıran, her bir kadının ayrı bir hikayesi olan ve bu hikayelerin sanırım bir travmaya dayandırıldığını hissediyoruz. Yazarın da kendine sorduğu gibi bunu bir erkek olaraktan ne kadar doğru anlattığını kadınların takdirine bırakmak gerekiyor.
Zorlama gelen kısmı itiraf etmem gerekir ki ayrıntıların da birer ayrıntıya sahip olduğu hissi vermesi. Yoksa Suzan karakterinin her kadını farklı yerlerde farklı şekillerde anlatmasının altında, kitabı okurken "Neden acaba?" diye sordurması ve zaten bir huzurevindeki ölümlerle başlayan romanın bua çıdan merak uyandırıyor olması kitabı ilginç kılıyor.
Kendini Doğuran Kadınlar çok tanıdık öyküler. Belki sağımızda solumuzda, içimizde doğrudan pek görme şansımız olmayan kadınlar bunlar, yani yaşanan ama hepimizin karşılaştığı bir durum olmayan kadınlar ama bildiğimiz, öğrendiğimiz, duyduğumuz hikayeler bunlar.