Yeni yetme bir genç kız iken öğretmenlerimin zorla aldırtıp okuttuğu bir genç kızın anılarından, hayatından bahseden günlük tarzı yanılmıyorsam toplamda 12 kitaptan oluşan bir seri. Serranın ortaokul döneminden başlayıp doğurdugu kızının lise çağına gelmesine kadar devam ediyor seri.
Ama Serracım tüm genç kızların hayatı seninki gibi olmuyor. 15 yaşımızda arkadaşlarımızla tatile çıkamıyorduk. İş kuralım diye babaannemiz malını mülkünü satıp bize vermiyordu. Annemiz 16 yaşındayken sevgilimizi eve çay içmeye davet etmiyordu. Ha deyince yurt dışına çıkamıyorduk. Her günümüz kıskanılacak kadar güzel geçmiyordu.
Amacı genç kızlara olumlu mesaj vermek diye anılsa da hiç alakası yok. Şahsen ben çok kıskanırdım. Vay anasını gece sokağa çıkabiliyor. O parti senin bu balo benim geziyor. Konserler, sergiler cabası. Anne, baba, nine, dede hemen herkes peşinde pervane kızımızın. Her istediği anında yapılıyor. Bense lise mezuniyet baloma bile abim olmadığından dayımla gitmistim.
Sakın genç kızlara bu kitapları okutup kıskançlık krizlerine girmelerine ve isyan bayrağını çekmelerine neden olmayın.
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? Pervane olan, kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu...
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu...
Kral Kaybederse, ilişkide bağımlılık ve narsistik kişilik bozukluğunun çocukluk temellerini ortaya döken bir roman.
Gerçek karakterler ve yaşanmış olaylardan yola çıkan Kral Kaybederse romanı; Kenan adında iyi görünümlü, narsist ve vurdumduymaz bir adamın çocukluğundan bugüne karakterini şekillendiren şartları anlatıyor. Tüm kadınların etrafında
“Hadi söyle bana, benim hayatım ile sıradan bir mahkumun hayatı arasında ne fark var? Benim görebildiğim tek fark, kendi kendimi hapsediyorum ve kimse de beni hapishaneden çıkarmayacak. Bu, diğer seçenekten daha da tahammül edilemez bir durum. Çünkü kendi isteğimin, irademin dışında içeriye zorla -hatta tekme tokat- atılacak olsam, kapıya kilit vurulunca ya da her halükarda beş yıl kadar bir süre içinde bu durumu kabullenir, sinekler nasıl uçar konusuna kafa yormaya veya gardiyanın koridorda kaç adım attığını saymaya, yürüyüşündeki değişikliklere dikkat etmeye başlardım. Oysa şimdi, kendi isteğiyle bir odanın içine uçmuş bir böcek gibiyim. Duvarlara çarpıyorum, pencerelere vuruyorum, tavanı zorluyorum, bu dünyada yapılabilecek ne varsa hepsini yapıyor, sadece yeniden uçup gitmeyi beceremiyorum. Ve hep o pervane ya da kelebek ya da her neyse onun gibi düşünüyorum: “Hayat ne kadar kısa! Hayat ne kadar kısa!”