Tanınmış bir elektrikli süpürge üreticisi 1950 lerde elektrikli süpürgenin dizaynını biraz değiştirmeye çalışmıştı. Süpürge hortumunun ucundan 2-3 cm içeriye jilet gibi keskin bıçakları olan döner bir pervane yerleştirilmişti. İçeri emilen hava bıçağı döndürecek, bıçak da hortumu tıkayabilecek kumaş tiftiği ip veya hayvan kıllarını ince ince kıyacaktı. En azından böyle olması planlanmıştı. Fakat olay, penisi parçalanmış bir sürü herifin hastanelerin acil servisine koşmasıyla sonuçlanmıştı
Selçuklu dönemine gidiyoruz. Moğollar istilası altındaki Anadolu’daki taht ve güç kavgalarına tanık oluyoruz. Bir de arada bu hakim sınıflar arasındaki çatışmalarda “Bulunmuş Çocuklar”dan oluşan bir Türkmen oymağının suçlu olarak yargılanmasına… Aslında bu yargı (yargu) hakim sınıfların kendi aralarındaki çatışmalardan baka bir şey değildir. Ama oyunun oyuncuları eşitlik,kardeşlik, özgürlük ve neşe içinde yaşayan bu Türkmen kabilesinin çocuklarıdır.
Özellikle tarih sevenler bu kitabı daha ilgi çekici bulacak. Kurgu ile gerçek adeta iç içe. Bir çok tarihi isme bu kitapta rastlıyoruz: Selçuklu Sultanı Rükneddin Dördüncü Kılıçarslan, dönemin “pervane” denen ünlü Muiniddin Süleyman, Tarihçi İbn-i Bibi, Mevlana ve daha niceleri…
Türkiye’deki yargıda oynanan oyunların aslında hiç de yeni bir oyun olmadığını öğreniyoruz bu kitapta. Bence yalnızca romanı değil mutlaa yazılan senaryoda Ezop yani Ezel Akay tarafından görsel olarak aktarılmalı bize diye düşünüyorum…
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.
Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Herşey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru
Saat On İki
Karanlığımın örselenmiş
Ve tükenmiş kimliğinden yazıyorum
Merhaba çocuk
Kaldırım taşlarına baktığımız
Esmer Ankara'nın yüzümüzü kavurduğu
Dudaklarımızı çatlattığı
Yanmayı göze alarak sevmeli insan
Pervane misali ateşten sakınmaz kendini can, canan..
Bir yakan vardır bu oyunda, bir de yanan...
Ortaya karışıktır aslında aşk
Biraz mutluluk, biraz ateş, biraz hüzün, biraz acı
Ve giderken gidenin yürekte bıraktığı amansız sancı....
Aşık mutlu olamaz, mutluluk aşıktan uzak
Aşkta söylenen her kelam aslında aşığa tuzak..
Yanmayı göze alarak sevmeli insan..
Acı, hüzün, mutluluk, ateş; hepsi aşka dair
Aslolan aşktır,gerisi vesair....
Uğur Akbaş
Arkadaşları, yeni evli gence, bir çay sohbetinde:
-“Sen evleneli neredeyse bir sene oldu, ama maşallah sizin evden çıt çıkmıyor, siz hiç tartışmaz mısınız?” diye sorarlar.
“Hayır” diye cevaplar yeni evli genç ve ilave eder:
-“Akşam işten geldiğimde, kapı açılınca hanıma şöyle bir bakarım. Eğer hanım, eteğinin ucunu belinde topladıysa bilirim ki hanımın günü iyi geçmemiş ve havası yerinde değil.
Hiç ekmek, yemek sormadan usulca mutfağa süzülür, aceleyle birkaç lokma atıştırır ve ortalıktan toz olurum. Olur ya bazen de benim asabım bozuk olur. O zaman fesin püskülünü her zamankinin aksine soldan sarkıtırım.
O da bunu görür, asabi olduğumu anlar ve hiç sesini çıkarmaz, hemen yemeğimi, çayımı hazır eder. Etrafımda pervane gibi döner. Bu nedenle biz hiç kavga etmeyiz.
Dinleyenlerden biri:
-“Peki birader, kapı açıldı, yenge eteğin ucunu belinde toplamış, sen de fesin püskülünü soldan sarkıtmışsın. İki taraf da asabi, o zaman ne olacak?” diye sormuş.
Ötekiler de “Hah! Şimdi ne olacak?” demiş.
Genç gülümsemiş;
-“Bundan kolay ne var, fesin püskülünü hafif bir fiskeyle soldan sağa atarım” demiş.
Bazende alttan almasını, karşındakine, sevdiğine değer vermeyi, bencil olmamayı bilmek gerek.
OLSANDA BİR OLMASANDA .
Derdimin yangını sardı gökleri
Bir mahkum kanıyla aktı izlerin
Deniz ölesiye severken seni,
Neden gemileri yaktı gözlerin,
Yıkıldı yolunu bekleyen şehir,
Şimdi gelsende bir, gelmesen de bir
( 3. kıta )
....
Zaman ki ardımda pervane şimdi
Mekan defineler döktü yoluma
Fırtınadan umut bekleyen kimdi
Söyle deniz neden gömüldü kuma
Zindan çöktü gülüm kırıldı zincir
Benim olsan da bir, olmasan da bir.
(6. kıta )