Biz dünkü kudretimizi, dünkü topraklarımızı çocuklarımıza unutturup, onları dünsüzlükte sadece bugünü yazmaya zorlayarak köksüzleştirirken; biz Doğu Türkistan'ı bile bir Çinli ağzıyla "Singhan" diye anarken, Batı Trakya'yı, Ege adalarını, Musul'u, Kerkük'ü hafızalarımızdan silerken; Yunan'ın "İstanbul'u geri alma" fikrini bir iman gibi çocuklarına telkin edebilmek için uydurduğu mersiyelerin, efsanelerin mana ve hedefini, acaba idrak edebilir miyiz? "Megalo-Idea"sını ayakta tutabilmek için bugünkü Yunanistan'ın gösterdiği gayreti anlayabilir, ibret alabilir miyiz?
Sayfa 73 - Nesil yayınları, Baskı: Mart 2008, 21. BaskıKitabı okudu
Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail arasındaki 1000 altın olayı
Yavuz Sultan Selim, babasının zamanında Trabzon valisi iken bir derviş kıyafetine girip İrana gider; kasdi o memleketin ahvalini gözüyle görmektir. Tebriz şehrinde misafir olduğu handa satranç oynayıp herkesi yenmeğe başlayınca satranç meraklısı Şah İsmaile haber verilir, o da dervişi huzuruna davet eder. Sultan Selim ilk oyunda hatır sayarak yenilir, fakat ikinci oyunda Şaha aman vermeyip mateder. Şah kızar ve elinin tersile dervişin çıplak göğsüne vurarak: - Bre derbeder Aşık! Hiç Şah olanlar mat edilir mi? Edebin yok imiş! der ve Şehzadeye 1000 altın ihsan eder. Derviş huzurdan çıkıp ata bineceği sırada o 1000 altını kesesiyle beraber kimseye göstermeden binek taşının altına saklar.Aradan yıllllar geçip de Yavuz Selim Padişah olduktan ve Şah İsmaili Çaldıranda mağlup ederek Tebriz şehrine girdikten s on ra Şah sarayına gider ve Sekbanbaşı Bal yemez Osman Ağaya: - Osman Ağa!.. Şu kapı eşiğinde Şahın ata bindiği taşın altında kendi elimle konmuş bin altın vardır, helâl maldır, sana hediye ettim! Der. Herkes hayretle bakışır. Osman Ağa taşı kaldırır.. Kesesi çürümüş, bin altın bir kor yığını halinde dururmuş. Balyamez Osman Ağa bu fıkrayı anlatırken hüngür hüngür ağlarmış.. - O zamana kadar bir hikâye sandığımız satranç kıssası meğer hakikat imiş.. dermiş
Reklam
Aydınlarımızın ve siyasîlerimizin çok büyük bir kısmı, meselelerimize, sadece İktisadî açılardan bakmakta, Türkiye'de, her yıl % 7 oranında bir kalkınma hızının her şeyi halledeceğini sanmaktadırlar. Ne kadar eksik, ne ka­dar yanlış bir değerlendirme!... Türkiye, % 1 hatta % 11 nisbetinde bir kalkınma hızına ulaşabilir. Ama, devletimiz ve aydınlarımız kültürümüze önem vermediği, millî kültürümüzü yaşamadığı ve yaşatmadığı takdirde, ulaşılan o % 77 kalkınma hızı, hiçbir mâna ifade etmeyecektir.
Evvelden nasılsak yine öyleyiz, bağrımıza kara taş bağladık, düşman mahvoluncaya kadar dayanacağız. Yaradanım bana o günü göstermeden canımı almasın.
Sayfa 173Kitabı okudu
Emekli albaylarımızdan ve Tarih öğretmenlerimizden İhsan ILGAR bir gün bana dedi ki: —... Cumhuriyetin ilânı yıllarında İstanbuldaydım. Şapka inkılâbı yeni yapılmıştı. Bir gün köprüye doğru yürürken bir kalabalık gördüm. Polisler, bir adamın başındaki kalpağı almaya çalışıyorlardı. Adam direniyor, vermek istemiyordu. Çekik gözlerinden, çıkık elmacık kemikelrinden o kalpaklı kişinin Türkistanlı olduğunu anladım. Polislere müdahale ettim. Bırakın dedim. Bu bizirn misafirimizdir. Türkistan’ dan gelen bir kardeşimizdir.Polisler fazla üstelemediler. O yıllarda Karaköy köprüsünden bir kuruş karşılığında geçilirdi. Kalpaklı kişinin geçiş ücretini de verdim. Yan yana yürürken öğrenmek istedim: — Türkistan’dan mı geliyorsunuz? İsminiz nedir? Cevabı yüreğimi ağzıma getirdi: «— Buhara’dan geliyorum! Ruslar bizim Cumhuriyetimizi dağıtınca, aydınlarımızı kurşuna dizince, Türkiye’ye sığınmak mecburiyetini duydum. İsmim Osman Hocaoğludur. Eski Buhara Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Osman Hocaoğlu! Türkiye’ye bugün geldim. Cebimde, köprüden geçecek param yoktu!» İhsan Ilgar devam etti: «Eski Cumhurbaşkanını alıp Türkocağına getirdim. Sonra onunla çok iyi dost olduk. Soyadı Kanunu çıkınca, bana ILGAR soyadını o muhterem Hocaoğlu verdi...» Millî Mücadele yıllarımızda, bize Buhara Cumhurbaşkanı olarak binlerce altın toplayan Osman Hocaoğlu, günün birinde, Türkiye ’ye sığınacağını elbette düşünmemiştir.
Sayfa 293 - PdfKitabı okudu
kalp kalesi! ben sana sürgün, sen bana hüzün...
Sayfa 131 - YKYKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.