Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

marie sklodowska

marie sklodowska
@realthings
Avcı-toplayıcı dönemlerde neredeyse her bireyin hayatta kalmak için devamlı yeni çözümler aramak, sürekli risk almak ve kaotik bir yaşam örgüsünde yolunu yenilikçi yöntemlerle bulabilmek gibi kadim ihtiyaçları olduğunu rahatlıkla öngörebiliriz. Bu kadar zorlayıcı ve bir ortamda şekillenmiş ve seçilmiş canlıların; kendi yarattığı kurallar örgüsünde tıkır tıkır işleyen, bolluk ve güvenlik hedefi üzerine inşa edilmiş günümüz medeniyeti içinde bir türlü rahat edememesi de gayet doğal karşılanabilir. Çünkü temel yapısı ve kadim dürtüleri, onu sürekli sınırları zorlamaya, yenilikler yaratmaya ve riskli denemelere iter. Şehir hayatı ise bunları sevmez; şehirde düzen, tertip, kurallar ve belirli bir ortak davranış örüntüsü vardır.
Sayfa 17
Reklam
Seninle böyle konuşuyor olabilmeme şaşırıyorum biliyor musun? Bu yaşa geldim hiçkimseyle konuşmadım. Sadece kelimeler döküldü ağzımdan. Burada, olduğum yerde sıkıştım kaldım.
Sayfa 44
Belki de kendimizi hiç tanımıyorduk. Yaralarımızın yerini bilmiyorduk. Onları hangi yollarla bulabileceğimizi, nasıl ilişki kurabileceğimizi, nasıl bir arada yaşayabileceğimizi bilmiyorduk. Bu yüzden tüm boşluklarımızı marazlı insanlar dolduruyordu.
Sayfa 56

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"İnsan öyle bir karanlıktır ki, ona ulaşmak neredeyse imkânsızdır. Daha az incinmek için en iyisi yalnızlıktır.."
Sayfa 36
Her orgaz­mıyla milyonlarca spermin ölümüne neden olan erkek, üret­ken döneminde ayda bir yumurta yitiren dişisinden çok fark­lı. Ne gibi psikolojik baskılar ve çatışmalar altında olabileceği bilimsel literatürde yeni yer almaya başladı. Orgazm olduk­tan sonra sımsıkı sarılmak isteyen eşini, bir kutu biraya, te­levizyona tercih etmesi, sessizlik araması ya da kaçarak yal­nız kalmak istemesi kaç zamandır erkeğin bencilliğine, maçoluğuna bağlanmıştır. Oysa şimdi şimdi öğreniyoruz, kadın orgazm mutluluğunun doruğunu yaşarken, erkeğin sevişme sonrası “sperm soykırımı depresyonu” tabir edilen bir buna­lıma girdiğini. Halbuki, “Otuzbir çekme, yüzünde sivilce çı­kar! Cüce kalır, cehennemde diri diri yanarsın” safsatası bit­meye yüz tutmuştu. Psikologların mastürbasyonun normal­liğini, ne kadar sağlıklı olduğunu vurgulaması, AIDS korku­su ve feministlerden ürktüklerinden ötürü mastürbasyonu cinsel ilişkiye tercih eden erkekler de son yıllarda bir hayli çoğaldı. Ancak terapistlerin sperm soykırımı depresyonunun gençlerde neden olabileceği ruhsal dengesizliklere eğilmesi, zaten seksten soğumuş erkeklere, mastürbasyon yollarını da kapıyor. Yoksa daha düne kadar İskandinav ülkelerinde, ör­neğin Norveç’te mastürbasyona “seksin en sağlıklı biçimi” olarak bakılırken, İsveçliler de “Att runka ar harligt” (mas­türbasyon güzel şeydir) diyordu.
Sayfa 85
Reklam
Doğru mu bu
Çağdaş istatistikler de (1991/İngiltere-Fransa) Freud’un ünlü deyişini doğrular nitelikte. Eşler birbirlerine ne kadar sadıksa ruh hastası olma ihtimalleri de o denli yüksek. Akıl hastalıkları, intihar, boşanma, alkolizm ve karı-koca cinayet­lerinin en yoğun olduğu 35-44 yaş grubunda eşlere sadakat de en yüksek. Tevekkeli değil birbirlerine sadık annelerimiz, babalarımız, karılarımız, kocalarımız, bu denli sağlıksız.
Sayfa 77
Özellikle korona döneminde..
Apartman yaşantısı gerçekten zor. Birbirlerini tanımayan, tanımak istemeyenlerin cemaat bile olamadan zorla cemiyetleştirildiği bir ortam apartman.
Freud
Evliliklerin neden olduğu sinir hastalıklarının şifası, sadakatsizliktir.
Sayfa 64
"Hapishaneler yasa taşlarıyla, kerhaneler ise din tuğlalarıyla inşa edilir."
Sayfa 46 - William Blake, Cennet ve Cehennemin Evliliği
Günümüz insanının daha bilgisiz olduğunu söyleyebilir miyiz acaba?
"Yeni Dünya Düzeninde, artık gazete bile okumayan insanlar 328 kanallı TV'lerinden durmadan özgür seçimler yapıyor; devlet için de 'gölge etmesin başka ihsan istemem' deniliyordu. Başbakanların, başkanların adını bilmek şöyle dursun, Dünya'nın Güneş'in etrafında döndüğünü bilenlerin sayısı bile giderek azalıyordu."
Reklam
Frankl, Nietzsche'nin şu sözünü anmayı çok seviyor: "Yaşamak için bir 'neden'i olan kişi, neredeyse tüm 'nasıl'lara dayanabilir."
Sayfa 12
Boşalımın gerilim giderici etkisiyle gevşeyen erkeğin sırtını dönüp uyuması ise kadının çileden çıkmasına neden olur. Çoğu kadın böyle durumlarda "kullanılmış olma"nın öfkesini taşır. Aslında her iki taraf da bir yandan birbirinden korkmakta ve birbirine karşı bilinçli ya da bilinçdışı saldırgan eğilimler yaşamakta, diğer yandan da vaktiyle bulamadıkları sevgiye ulaşma umudu taşımaktadır. Ancak sevginin nasıl yaşanacağı öğrenilememiş olduğu için ikisi de aslında birbirine sahip olmaya, dolayısıyla birbirlerini kullanmaya çalışmaktadır. Üstelik beklentiler, kadın ve erkeğin doğaları gereği farklıdır. Örneğin olgunlaşamamış kadın cinsel birleşmeden çok, birleşme öncesi ilgiye önem verirken, olgunlaşmamış erkek erkek tam karşıtı bir tutumla, yalnızca cinsel birleşme ve boşalma işleviyle ilgilidir. Sonunda doğal olarak kadın engellenmiş olur, erkek ise kendisine sadece anlık bir doyum sağlamış olur. Çünkü bu tür beraberlik gerçek bir ilişki değildir ve canlı bir nesneyle mastürbasyon yapmış olmaktan çok öte bir anlam taşımaz. Sonuçta, kadında olduğu gibi erkeğin yaşadığı duygu da yalnızlıktır.
Sayfa 133
Aslında evliliğin eşlerin kişisel gelişim olanaklarını engellememesi gerekir. Ancak içinde yaşadığımız toplum yapısında bu gerçekleştirilmesi oldukça güç bir durumdur. Çünkü toplum genel olarak hâlâ, evlilik içerisinde eşlerin bireyleşme çabalarını sürdürmelerini evlilik kurumuna karşı bir tehdit olarak algılamakta ve gerçeğin bunun tam karşıtı olduğunu değerlendirememektedir.
Sayfa 142
Toplumda kadın ve erkeğin birbirine yabancılaşması süregeldikçe, birbirlerini sahip olunacak nesneler olarak değerlendirme eğilimleri de kaçınılmaz bir sonuç olarak varlığını sürdürür.
Sayfa 143
1.155 öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.