Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“ İ n s a n h e r z a m a n i y i e y l e r. ” –Doğa bize bir fırtına gönderdiğinde ve bizi ıslattığında, onu ahlaksızlıkla suçlamıyoruz: peki zarar veren insanlara neden ahlaksız diyoruz? Çünkü onların keyfi davranan, özgür bir istenci olduğunu, doğada ise bir zorunluluk bulunduğunu kabul ediyoruz. Oysa bu ayrım bir yanılgıdır. Sonra: kasten zarar vermeyi bile her koşulda ahlaksızlık olarak tanımlamıyoruz; örneğin bir sivrisineği, sırf vızıltısı hoşumuza gitmediği için, hiç tereddüt etmeden, kasten öldürüyoruz; kendimizi ve toplumu korumak için bir suçlu kasten cezalandırılıyor ve ona acı çektiriliyor. Birinci örnekte kendini korumak ya da kendi keyfini kaçırmamak için kasıtlı olarak acı çektiren bireydir; ikinci örnekte ise devlettir. Her ahlak, m e ş r u m ü d a f a a durumunda kasten zarar vermeyi kabul eder: Yani kendini koruma söz konusu olduğunda. Ama bu iki görüş açısı, insanların insanlara yaptıkları tüm kötü eylemleri açıklamak için y e t e r l i d i r : insan haz almak, ya da acıyı savuşturmak ister; herhangi bir anlamda daima kendini korumak amacıyla eylemektedir. Sokrates ve Platon haklılar: İnsan ne yaparsa yapsın, her zaman iyidir yaptığı, yani: kendine(iyi) yararlı görüneni yapar, anlağının derecesine, akıllılığının her defasındaki ölçüsüne göre.
Küçük bir dikkatsizlik yapsa, insan k esmiş gibi, berbe-re n asıl da k ızarlar! S açlarından bir tel eksilse, t opladıkları s açları bozulsa ve tüm saç telleri buklelere d önüştürülemese, n asıl da öfkeden deliye dönerler! Bu tür insanlardan hangisi s açındansa devletin b ozulmasını tercih etmez? Hangisi ka-f asının s ağlığındansa güzel görünmeyi daha çok dert edin-mez? Hangisi daha dürüst olmaktansa daha süslü o lmayı tercih etmez? B oş vaktini tarak ve ayna a rasında geçiren bu insanlara m eşgul mü dersin?
Reklam
"Filozoflar, kendi söylediklerini y apmıyorlar." Oysa söylediklerinden daha f azlasını, a hlaklı bir zihinle be-nimsedikleri ş eyleri y apıyorlar, zira sadece sözlerine uygun d avransalardı, onlardan daha mutlusu olabilir miydi? Bu arada, iyi sözler ve iyi d üşüncelerle dolu kalpleri de kötü-lememen gerekir. ı ıı Herhangi bir pratik sonuç d oğurmasa bile, insanlar y ararına olan u ğraşlar övgüye d eğerdir. Dik patikada ilerleyenlerin zirveye v aramamasında ş aşıracak ne var? Aksine, adamsan, b aşarısız olsalar bile büyük i şlere g irişenlere s aygı duy. İ nsanın kendi gücünü d eğil, d oğası­ n ın gücünü göz önünde tutarak bir i şe g irişmesi, yüce he-deflere u laşmaya ç alışması ve kendisine büyük bir cesaret b ahşedilmiş k işiler t arafından bile b aşarılamayacak büyük i şleri zihnen amaç edinmesi s aygıdeğer bir d avranıştır.
�RUVA SAVAfi'NIN N E DENi Tarihteki Onlü Çatışmanın Açıklanması Truva Savaşı olarak bilinen Akalar (çeşitli Yunan kabilelerinin ordu­ larına verilen ortak isim) ile Truvalılar arasındaki on yıllık çatışma klasik mitolojideki en ünlü olaydır. Bu, sayısız trajedilere yol açan uzun, kanlı ve yıkıcı bir savaştı. Bu savaş çeşitli savaşçıların
Back at the hospital Mr. Button entered the nursery and almost threw the package at his son. "Here's your clothes," he snapped out. The old man untied the package and viewed the contents with a quizzical eye. "They look sort of funny to me," he complained, "I don't want to be made a monkey of—" "You've made a monkey of me!" retorted Mr. Button fiercely. "Never you mind how funny you look. Put them on—or I'll—or I'll spank you." He swallowed uneasily at the penultimate word, feeling nevertheless that it was the proper thing to say. "All right, father"—this with a grotesque simulation of filial respect— "you've lived longer; you know best. Just as you say."
"Well," gasped Mr. Button, "which is mine?" "There!" said the nurse. Mr. Button's eyes followed her pointing finger, and this is what he saw. Wrapped in a voluminous white blanket, and partly crammed into one of the cribs, there sat an old man apparently about seventy years of age. His sparse hair was almost white, and from his chin dripped a long smoke-coloured beard, which waved absurdly back and forth, fanned by the breeze coming in at the window. He looked up at Mr. Button with dim, faded eyes in which lurked a puzzled question. "Am I mad?" thundered Mr. Button, his terror resolving into rage. "Is this some ghastly hospital joke? "It doesn't seem like a joke to us," replied the nurse severely. "And I don't know whether you're mad or not—but that is most certainly your child."
Reklam
H E P H A i STO S V E A F RO D i T: M U T S U Z B i R EVLi L i K Güzellik tanrıçası ile en çirkin tanrı garip bir çif t oluşturuyordu. Yine de karı kocaydılar ama bu masallardakine benzer "sonsuza dek m utlu" bir evlilik değildi. Hephaistos Olympos Dağı'nda kabul görüp on iki önemli tan­ rıdan biri olarak benimsendikten sonra
beb ek leri d ü şü n ü n . Yeni d oğm u ş bebekler birer “ boş levh a” değild ir; bir yığın p rob lem çözm e gerecini kalıtsal yolla alm ış ve elde h azır çö zü m lerle işe başlam ışlardır.12 Bu düşünce, ilk kez D arwin ta ra fın d a n ele alın m ış (yine T ürlerin K ökeni'1 nde), daha sonra da T h e P rin cip les o f P sy c h o lo g y (P
In the Raise of Kyoshi, we meet a young woman so unlike the legend she is to become that we wonder how she could possibly transform into a remarkable figure. She's not a great Earthbender. People don't even believe she's the Avatar at the start of the book.
İ m a m - ı G a z a l î ‘ d e n A k ı l T a s r i f i ;
‘Gördüm Ki,’ Der, ‘Akıl Mahduttur,Sınırlıdır,Yolu Ve Rolü Çizilidir,Onunla Erilemez… Anladım Ki,Her Şey Resûlün Ruh Feyzine Tutunmaktan İbarettir…Ona Yapıştım Ve Kurtuldum…
Sayfa 47 - Büyük Doğu Yayınları
231 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.