"Atman kendi içinde değil miydi onun, yüreğinde o gerçek, o ilk pınar akmıyor muydu? Onu bulmak gerekiyor, kendi Ben'inde bu asıl pınarı bulmak, onu bulup özümlemek gerekiyordu! Başka türlüsü aramaktı yalnız, dolambaçlı yoldu, yolunu şaşırmaktı."
"İşte o zaman düşündüm, gönlümün pek harap olduğunu anladım, artık sevemiyordum... Bu karışık kararsız, mağrur kadınları sevemiyordum. Bir buçuk sene evvel yanında her türlü çılgınlığı yapmaya hazır olduğum şu kadınla şimdi zerre kadar teessür, heyecan hissedemeyeceğimin sebeplerini tetkik etmek istedim. Ah, acaba benim kalbim başka erkeklerin, başka gençlerin kalbine benzemiyor muydu? Niçin en ufak, en adi bir sebeple bütün bağlılığım sona ermeye yüz tutuyor?.. Bir gün evvel sevdiğim, taptığım, yolunda her fedakarlığı yapmaya kendimi hazır hissettiğim bir kadından bir söz, bir tavır yahut adi bir his için nefret edercesine soğuyordum? Ah ben ne arıyordum... Nasıl bir kalp, nasıl bir sevgi, nasıl bir kadın hayal ediyordum?"
"Biraz da mustarip olunuz, biraz da tereddüt ve şüphe içinde kalınız... Emniyet ve aşk hiçbir zaman beraber yaşayamaz... Hem sevilmek yahut sevilmemek, bana öyle geliyor ki bunun sevmekte bir payı, bir tesiri olamayacak; doğru değil mi?"
"Vicdanı olmayan, iyiliği bilmeyen bir insan acı da çekmez.
...
İşte anlamanı istediğim şey de bu; babanın iyiliği, gerçek iyiliği, duyduğu pişmanlıktan kaynaklanıyordu."
"Bruno, kitabına dönmeye çalıştı ama ilgisini kaybetmişti. Bunun yerine dışarıdaki yağmuru seyretti ve Shmuel her neredeyse, onu düşünüyor mu, sohbetlerini özlüyor mu, diye merak etti."
"Keşfetmekte önemli olan, keşfettiğin şeyin bulmaya değer olup olmadığıdır. Bazı şeyler orada kendi hallerinde duruyor ve keşfedilmeyi bekliyor. ... Bazı şeyleri de keşfetmemek daha iyi, bir dolabın arkasındaki ölü fare gibi."
"Size arkadaşınızın sesinin nasıl olduğunu, hangi oyunları tercih ettiğini ya da kelebek koleksiyonu yapıp yapmadığını hiçbir zaman sormazlar. 'Kaç yaşında? Kaç kardeşi var? Babası kaç para kazanıyor?' gibi şeyler sorarlar. Ancak bunları bildiklerinde onu tanımaya başladıklarını düşünürler.
Onlara 'Pembe tuğlalardan yapılmış bir ev gördüm, pencerelerinin kenarında sardunyalar, çatısında güvercinler vardı.' diyecek olsanız, böyle bir evi hayal edemezler bile. Onlara 'Yüz bin dolar değerinde bir ev gördüm.' demeniz gerekir. O zaman 'Ah, ne kadar güzel bir ev!' diyeceklerdir."
"Mesela herhangi bir gün müthiş bir iç sıkıntısı seni boğar. Hayat sana karanlık, manasız gelir. İnsan, biraz evvel senin zırvaladığın gibi felsefeler yapmaya başlar. Hatta yavaş yavaş onu da yapamaz ve canı ağzını açmayı bile istemez. Hiçbir insanın, hiçbir eğlencenin seni canlandıramayacağını sanırsın. Hava sıkıcı ve manasızdır. Ya fazla sıcak, ya fazla soğuk, ya fazla yağmurludur. Gelip geçenler suratına salak salak bakarlar ve on para etmez işlerin peşinde, bir tutam otun arkasından koşan keçiler gibi dilleri bir karış dışarı fırlayarak dolaşırlar. Aklını başına derleyip bu pis ruh haletini tahlil etmek istersin. İnsan ruhunun çözülmez düğümleri bir muamma gibi önüne serilir. Kitaplarda okuduğun depresyon kelimesine bir cankurtaran simidi gibi sarılırsın. Çünkü nedense hepimizde, maddi olsun, manevi olsun, bütün dertlerimize bir isim takmak merakı vardır, bunu yapamazsak büsbütün çılgına döneriz."
"Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır."