Necip bu nazarda ne kadar derin, acı bir şikayet ve istimdad gördüyse Suat da onun gözlerinde o kadar derin, o kadar samimi bir muhabbet, her mücadeleye hazır, her tecrübeye maruz, ölümlere kadar sürecek bir rabıta görüyorum zannetti; ve bu ona giran gelen bu çaresizlik kimsesizlik hissi içinde büyük bir teselli verdi; o kadar ki, ona baktıkça devam edebilen bu hissi idame için baktı, gözlerine hükmü geçemeyerek onların bakmasına müsaade etti, böyle, birbirlerine bir müddet baktılar, sanki gözler uzun müddet birbirinden kaçan
ruhların artık mukavemetsizliğiyle zayıf ve hasta, elim bir mücadele ile büyülenmiş, takatsiz idiler.
Fakat bunda kuvvet veren bir hal vardı, mübhem, uzak bir selamet ümidi gibi bir şey, sanki bu öksüz ve biçare ruhlar için birbirinin gözlerinin derinliklerinde bitmiş hayatlarının tedavisi var gibi bir şey; işte bunun için, gözler bir an olup birbirlerinden ayrıldıkları zaman, tekrar ve semaya koşup yine ümid ve kuvvet bulmak ihtiyacı baki kalmıştı. Bunu bilmeyerek, düşünemeyerek, artık itaat etmeyen bir şevki tabii ile yapıyorlardı, o kadar üç dört defa daha öyle bakıştılar.