Fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına
Bir güvercin uçurup kıtalar arasından
Çağırdın beni
Geçerek birer birer sürgün kanyonlarını
Derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına
Yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı
Yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı
Yetim çığlıklarımı duyurmak üzre sana
Koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına
Adını söylemek
Kurbanlık
Bu akşam görkeminin eşiğindeyim
Gına gelmişim bu çabadan telaştan gına
İthamın dürtüsüyle allak bullağım
Ey şiir ey kan emen tanrıça
Ne zamandır fısıldamıyorsun
Kulaklarıma tanrısal şarkılar
Kaç yıl geçecek böyle hazin, böyle habersiz,
Sen Marmara' nın göl gibi durgun bir ucunda,
Ben böyle atılmış gibi yurdun bir ucunda,
Sen benden uzak, ben sana hasret?..
Eyy sevgili...!
Sen olmasan;
Böylesine sevmez,
Böylesine mutlu olmazdım.
Böylesine yaşama sarılmaz,
Böylesine umutlanmazdım.
Sen olmasan;
Böylesine hasret çekmez,
Böylesine dünyaya katlanmazdım.
.
Seni en çok ben anarım,
Sana en çok ben yanarım...
Seni en çok ben anlarım,
Sana en çok ben ağlarım...
Seni en çok ben severim,
Sana en çok ben yeterim...
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.
Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse…
Ey sen
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.
Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Herşey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru
“Orhan,
Cevapsız mektup yazmak çok garip oluyor. Geçen akşam seni rüyamda gördüm. Ankara’ya gitmişsin. Sana Dora iş bulmuş... Seni acaba Ankara'da mı diye düşündüm. Mektuptan herhalde benim çok sıkıntılı olduğumu anlamış- sındır. Elimden geldiği kadar muhite uymaya ve neşeli görünmeye çalışıyorum. Bu mektubuma cevap yaz. Yılbaşında tatil olursa Ankara'ya gitmeyi düşünüyorum. İstanbul'da sefil oluyorum. Yatağım gözümde tütüyor. Sen yakından bilirsin. Zaman zaman evden ne kadar sıkılırdım. İşte böyle, her şey tersine... Senin Ankara'ya gitmeye niyetin var mı? Tabii bütün bunlar şimdilik düşünülecek şeyler. Yılbaşına epey zaman var.
Bana çok ender mektup yazdığına göre uzun yaz. Ben sana cevap istediğim zaman bildiririm. Yeni şiirlerin varsa gönder. Şiire de hasret kaldım. Meğerse ihtiyaçmış. Mektubun taahhütlü olsun. Ne yapıyorsun? Nasıl vakit geçiriyorsun? Behzatları gördün mü? Herkese ayrı ayrı selam söyle. Sabahattin Bey'e, Mualla Hanım'a, Fuat Ömer'e. Velhasılıkelamı herkese. Dora Ankara'da mı? Bugün cumartesi. Mektepte benden başka kim- se yok. Çocuklar bahçede bir maç dinliyorlar, saat dört buçuk. Beş buçukta mütalaaya girecekler. Bugünlük kimse gelmezse onlara ben bakacağım. Ben yazacak bir şeyler bulamıyorum. Ancak kendimden bahsedebildim. O da hayli sıkıntılı iş.
Senden muhakkak mektup bekliyorum. Uzun olsun, baştan savma olmasın. Yeni şiirleri istiyorum. Gözlerini öperim.
Nahit”
Sayfa 165 - Edirne, 12 Kasım 1950 tarihinde Nahit Hanım’ın Orhan Veli’ye yazdığı ama onun ölümünden dolayı gönderemediği O Son Mektup…Kitabı okudu