ben bir gün giderim ki neyim kalır
eksik bıraktığım her şeyim kalır
yaz günü kim ister ki öldüğünü
eksik bıraktığım her şeyim kalır
yaşamam bir beyazlık gibi sanki
eksik bıraktığım her şeyim kalır
genişlerim dağılırım beyazım
ben bir gün giderim ki neyim kalır
ben bir gün giderim ki ey dirit at
elbette benim de bir şeyim kalır
Sana şunu söylemek isterdim: Bana öyle geliyor ki, ben hiçbir zaman kendimi tanımadım. Evet! Öyle sanıyorum ki, insanları tanımasını, onları takdir etmesini ancak dün öğrenebildim. Katı yürekliydim... Hiçbir zaman bir kimseye iyilik etmek elimden gelmedi. Bunu beceremezdim, benim için imkânsızdı bu... Muhakkak ki hiç de sevilecek bir tarafım yok... Ama gene de, herkes bana iyilik etmek istiyordu! En başta sen.. Bunu görmüyor muyum sanki? Halbuki susuyorum, hep susuyorum.
Ey can! Senin gönlünden benim gönlüme bir yol vardır. Benim gönlüm o yolu araştırmak hususunda uyanıktır. Çünkü gönlüm, berrak, duru su gibi hoştur. Berrak, duru, saf su ise aya ayna tutar. Ben öyle bir canım ki, yüz binlerce tenim vardır. Bunların hepsi de ben olunca hiç olmazsa kendimden başkasından bahsetmeyeyim. Dalga gibi bedenimden bir baş göstereyim de dikkatle bak, gör ki, o başı gösteren de benim, başkası değil. Ben, öyle bir canım ki, yüz bin tane bedenim var. Fakat ne yapayım ki, ağzım bağlı, hakikati söyleyemiyorum. Sanki iki bin kişi gördüm. Bunların hepsi de ben imişim, şaşılacak şeydir ki, bütün bunların içinde ben olan bir tanesini bile
göremedim. Ben yüz bin teni olan canım. Can nedir? Ten nedir? Can da ten de benim.
...1kez daha sanki beni görmemiş gibi yaptı.
Ben de sessizliğimi korudum...
...
Sessizlik önüne geçilmez 1biçimde yoğunlaşıyordu.
Onu bozmamakla ne kadar haksız olduğumu anladım; ama,
dikkafalılık etmeden, nedensizce, sessiz kaldım...
"Binlerce, ama binlerce yıldır yaşıyorum
Bunu göklerden anlıyorum, kendimden anlıyorum biraz
İnsan, insan, insandan; ne iyi ne de kötü
Kolumu sallıyorum yürürken, kötüysem yüzümü buruşturuyorum
Çok eski bir yerimdeyim, çürüyen bir yerimden geliyorum
Öldüklerimi sayıyorum, yeniden doğduklarımı
Anlıyorum, ama yepyeni anlıyorum bıktığımı
Evlerde, köşebaşlarında değişmek diyorlar buna
Değişmek
Biri mi öldü, biri mi sevindi, değişmek koyuyorlar adını
Bana kızıyorlar sonra, ansızın bana
Kimi ellerini sürüyor, kimi gözlerini kapıyor yaşadıklarıma
Oysa ben düz insan, bazı insan, karanlık insan
Ve geçilmiyor ki benim
Duvarlar, evler, sokaklar gibi yapılmışlığımdan.
Bilmezler, kızmıyorum, bunu onlardan anlıyorum biraz
Erimek, bir olmak ve unutulmak içindeki onlardan
Ya da bir başkaca şey: ben kendimi ayırıyorum
O yapayalnız olmaktaki kendimi
Böyleyken akıp gidiyorum bir nehir gerçeği gibi
Sanki ben upuzun bir hikaye
En okunmadık yerlerimle
Yok artık sıkılıyorum."
Sayfa 36 - Yapı Kredi Yayınları, "Umutsuzlar Parkı III"Kitabı okudu
-"İçimde söylenecek çok şey var. Ama bunlar öylesine büyük ki. Gerçekten de içimdekileri anlatacak bir yol bulamıyorum. Bazen bana öyle geliyor ki, sanki bütün dünya, bütün hayat, herşey benim içime yerleşmiş, bağırıp çağırarak benden onlardan bahsetmemi, onları anlatmamı istiyor. Bunun - oh, bunu tarif edemiyorum - bunun
büyüklüğünü hissediyorum, ama konuşmak istediğim zaman da küçük bir çocuk gibi kekeliyorum. Duyguları ve heyecanları, konuşma ya da yazılı birer söz olarak ifade etmek zorlu bir iş. Tanrısal bir iş bu. Bak işte, yüzümü otların arasına gömüyorum, burun deliklerime çektiğim nefes içimi binlerce düşünce ve hayalle ürpertiyor. Benim çektiğim nefes, kainatın nefesi. Şarkı ve kahkaha nedir bilirim ben; mücadele ve ölüm nedir bilirim. Bu otların kokusu da beynimde bir sürü hayal canlandırıyor işte. Bunları sana ve bütün dünyaya anlatmak isterdim. Ama nasıl
anlatabilirim? Dilim bağlı. İşte biraz önce sana otların üzerimdeki etkilerini konuşma yoluyla tasvir etmeğe çalıştım. Ama başaramadım. Acemice bir konuşma ile birkaç imada bulunabildim, o kadar. Kelimelerim banabile karmakarışık görünüyor. Buna rağmen, anlatabilmek arzusu ile boğuluyorum. Oh!,, Ellerini ümitsiz bir tavırla yukarı kaldırdı - İmkansız! Anlaşılmaz, anlatılamaz bir şey bu!"
Mae çok ciddi görünüyordu. Gözlerinde bir şey vardı. Bir tür onaylama. "Benzer bir ruha sahip olduğumuzu biliyordum" diye fısıldadı.
Derin bir nefes alıp yavaşça verdim. "
Yeşilin Kızı Anne'i okumuşsun" dedim.
"Tabii ki okudum. Biz tıpkı Anne ve Diana gibiyiz."
Çabucak "Ben Anne olmak istiyorum" dedim.
"Bence de Anne sen olmalısın" diye katıldı. "Çünkü senin de saçların kızıl ve sen de çok kitap okuyorsun. Benimse koyu renk saçlarım var ve her şeye ağlıyorum, tıpkı Diana gibi." Birden sırıttı ve sanki o an güneş doğuverdi.
Arkadaş olmuştuk ve ben bunun için özel bir şey yapmamıştım.