Ne Akdeniz'de şafaklar, ne çölde akşamlar,
Ne görmek istediğim Nil, ne köhne Ehramlar,
Ne Bâlebek'de lâtin devrinin harâbeleri,
Ne Biblos'un Adonis'den kalan sihirli yeri,
Ne portakalları sarkan bu ihtişamlı diyar,
Ne gil, ne lâle, ne zambak, ne muz, ne hurma ve nar,
Ne Şam semâsını yâlel'le dolduran şarkı,
Ne Zahle'nin üzümünden çekilmiş eski rakı,
Felekten özlediğim zevki verdiler, heyhât!
Bu hâli, yaşta değil, başta farzeden bir zât Diyordu: “İnsana çarmıh'ta haz verir îman”
Dedim ki “Hazret-i İsâ da genç imiş o zaman.”
Eğer mezarda, şafak sökmiyen o zindanda, Cesed çürür ve tahayyül kalırsa insanda, —Cihan vatandan ibârettir, îtikadımca—
Budur ölümde benim çerçevem, murâdımca Vatan şehirleri karşımda, her saat, bir bir, Fetihler ufku Tekirdağ ve sevdiğim İzmir,
Şerefli kubbeler iklimi, Marmara'yla Boğaz,
Üzerlerinde bulutsuz ve bitmiyen bir yaz,
Bütün eserlerimiz, halkımız ve askerlerimiz,
Birer birer görünen anlı şanlı cedlerimiz,
İçimde dalgalı Tekbir'i en güzel dînin,
Zaman zaman da Nevâ-Kâr'ı, doğsun, Itrî'nin.
Ölüm yabancı bir âlemde bir geceyse bile,
Tahayyülümde vatan kalsın eski hâliyle.