Kişiyi kendi mimarı hâline getiren şey çabalarıdır, yaşama ne kattığı, çevresine ne kadar faydalı olduğudur. Vaatlere sarılmak da talep etmek de bizi bizden uzaklaştırır. "Bahçe biziz, gül bizdedir" demiş Eşrefoğlu. Bizden ne olacağı ve geriye ne kalacağı yine bizim elimizde.
Her gün, her saat hayata dört elle sarılmak, gelecekten yoksun olduğunu bile bile günübirlik yaşamayı sürdürmek, tıpkı hava olduğu sürece nefes almayı bırakmamak gibi karşı konulmaz bir içgüdüydü.b
Ne çok dikeni vardı ahlat ağacının Tanrım,
Ulaşılamazdı,
Sen sarılmak istersen ona,
O sana sarılamazdı.
Ne çok dikenin vardı Tanrım!
Ne çok isterdim,
Sana sarılamazdın.
Ve şöyle derdim o zaman:
Ah!
Söyleme Bilmesinler!
Şermin Yaşarın okuduğum ilk kitabı…
Gözyaşlarımı henüz silerken yazıyorum bu incelemeyi. Sahiden okuyor gibi değil de bi film izler gibi okudum desem abartmış olmam! En son hangi kitap benim ağlamama sebep olmuştu bilemiyorum, dokunan neydi? Sırlar mıydı? Konuşulanlar mı? Susmak zorunda olmak mı? Sessiz çığlıklar atarak fısıldanmayan gerçekler mi?… Ne kadar normal hayatlar diye bakıyoruz halbuki ne kadar normal değil herşey!
Sevmek, sevilmek, görülmek, takdir edilmek, sarılmak… Ne kolay eylemler gibi söylerken, çoğumuzun yaşarken asla yapamadığı ve konuşurken ezbere bildiği eylemler! İçindeki çocuğu asla büyütemeyenlerin kitabı…
Keyifli okumalar dilerim
İnsana düşen görev, zaman kaybetmeden tevhid inancına sarılmak, Allah'a kulluk görevlerini yerine getirmek, ahlakını düzeltip günahlarından dolayı tövbe etmektir.