Bizim edebiyatımızda modernist romanın ilk örneği diyebileceğimiz eser Aylak Adam… Yusuf Atılgan Aylak Adam romanında kullandığı anlatım teknikleri bakımından romana üst düzey bir kimlik kazandırır. Aylak Adam kış, ilkbahar, yaz ve güz olmak üzere 4 bölümden meydana gelir. Atılgan’ın eserlerinde yalnızlık, yabancılaşma, kötümserlik, intihar,
‘’… ben şu anda okumakta olduğunuz sözcüklerden başka bir şey değilim.’’ (s. 27)
Sürrealizm yani Gerçeküstücülük akımının en büyük temsilcilerinden biri olarak sayılan Belçikalı ressam
Rene Magritte, eserlerinde daha çok felsefi bir yaklaşım sergileyerek kalıplaşmış gerçeklik algılarına meydan okumuş ve imge-anlam arasındaki bağı sorgulamıştır.
Bruce Fink'i (ve Paul Ricœur'ün Freud hakkındaki kitabını) okuduğumdan beri Lacan'ın felsefesinin psikanaliz, dil, kültür ve insanlık durumuyla ilgilenen herkes için bir sürü içgörü ve meydan okuma içerdiğini biliyorum. Bu yüzden Lacan'ın en ünlü eseri olan ve 1936'dan 1966'ya kadar yazdığı deneme ve derslerin bir
Durup dururken, sabahın köründe bir insan ne diye kitap şikayeti yazmak ister ki? Kitap incelemesi yazmak varken hem de. "Sabahın köründe" yazmışım, o da önemli bak. Yapısalcılar olsaydı kafayı buna takardılar. Neden "sabahın körü mesela?" Haksız sayılmazlar, güneş tepedeyken yazmadığım için art niyetli bile sayılabilirim.
Neredeyse hiç ciddi değilim ve her zaman çok ciddiyim. Çok derin, çok sığ. Çok hassas, çok soğuk kalpli.
Ben bir paradokslar koleksiyonu gibiyim.
Ferdinand de Saussure
Aslında temel mesele kimsenin büyük anlatıları güncellemeyle cesareti olmaması. Şimdi kim çıkıp da Google varken bir epistemolojinin olanaklarını arayacak yada dijital dünyada Barth ve saussure üzerinden semiyoloji yapacak. Tabi ki hiç kimse. Çünkü baudrilard olup pop bir gizzemle aşkın cümleler ile akademik vicdan için pratik bir boşalma hala iş görüyor ve hiç kimse de büyük anlatıların peşine düşmüş görünmüyor.
Angoisse"la oynamaya gelmez diyor, Saussure, sonra insan "angoisse "ın tiryakisi olur, bilerek veya bilmeyerek. Korku peşinde koşar. Yarası ile oynamaktan hoşlanmak gibi bir şey.
Acaba ben de öyle bir mazoşizmin kurbanı mıyım? Düşmanı yenemeyince ona alışmaya çalışmak, teslim olmak, Eyyub'un ıstıraplarından haz duyması... Belki Angoisse bizi başkalarından ayırdığı için imtiyazlaşıyor. Ve bikrini gorile teslim eden çılgın bir dişi gibi kendimizi kucağına atıyoruz "angoisse"ın.