Zafer, savaş alanında diğer tüm düşüncelerin ikinci plana atılmasını gerektiren hedeftir. Düşmana karşı davranış genel ahlak düzeni düşüncelerinin konusu değildir. Düşmana karşı uygulandığında her türlü hile ve şiddet yasaldır.
Silah çeşidi disiplinin nedeni değil, sonucu olmuştur... Dönüşümü başlatan barut değil disiplindi. Barut ve tüm savaş teknikleri sadece disiplinin varlığıyla ve çoğunlukla da sadece disiplinin doğruluğuna inanan savaş düzeninin kullanımıyla belirginleşti.
Fakat bir tek şey var bildiğim, cok iyi bildiğim:
Maddi güçlerin başı olan şeytanla bu amansız, acımasız savaş benim zaferimle bitecek ve sonuçta da madde ile ruh eşsiz bir uyumda birleşip kaynaşacak, bu ise Evrensel İrade'nin egemenliği olacaktır.
"Savaşla barış arasındaki fark ne biliyor musun,diye fısıldadı yanımdaki adam muzip bir sesle.
Siz söyleyin,dedim.
Barışta bir kişiyi kurtarmak için yirmi kişiyi feda edersin ama savaşta yirmi kişiyi kurtarmak için bir kişiyi feda edersin.
Gülümsedim,iyi denemeydi.
Katılmıyor musun?
Rakamlar için fedakarlık yapılmaz.Sevgi için yapılır.Ya da yaşadığın topraklar için.
Bu savaştaki rakamlar bir fark yaratacak kadar yüksek ama.
Savaş ve barıştan söz ediyordunuz.
Ve?
Savaşlar başkalarının kanıyla beslenir.Barışın kanı ise kendi bedenindedir.Ait olduğu yerde.Gördüğüm kadarıyla aralarındaki en büyük fark bu.Savaş binaları yıkar,barış onları yeniden inşa eder."
"Yüklerin arasına sıkışan karaltılar da bizlerdik tabii.Hayallerini de alıp yola çıkan kaçaklar.Sık sık kendi aralarında fısıldaşsalar da tek kelime duyulmuyordu.Zira fısıltıları daima dalgaların sesinden daha yumuşaktı.Savaş kurbanları zamanla sessizliğin efendileri olurdu."
"Yüksek bir bilgelik ve hakikat özümsemek istediğimiz tertemiz bir su gibidir," dedi. "Ben bu tertemiz suyu pis bir kaba koyarsam onun temiz olduğunu düşünebilir miyim? Sadece kendi içimi temizlersem bu suyu belli bir ölçüye kadar temiz tutabilirim."
Ama sen ustaca yapılmış bir saatin parçalarıyla oynarken, bu saatin ne işe yarayacağını anlamadığı için onu yapan ustaya inanmadığını söylemeye cüret eden küçük bir çocuktan daha aptal ve akılsızsın. Onu kavramak zordur. Biz yüzyıllardır, Adem'den bugüne bunu idrak edebilmek için çalışıyoruz ve amacımıza ulaşmak için önümüzde sonsuz bir mesafe var; ama onu anlayamamızın tek nedeni olarak kendi zayıflığımızı ve onun yüceliğini görüyoruz...
Kulübelerinin önünde oturmuş, az ötede birbirleriyle boğuşup duran, biri siyah biri beyaz, iki kurt köpeğini izleyen, dede ile torun varmış. Köpeklerin sürekli dalaşmalarına şahit olan çocuk, o gün dedesine kulübeyi korumak için bir köpek yeterliyken neden ikinci köpeğe gereksinim duyduğunu sormuş. Şöyle cevap vermiş dedesi: "Onlar benim için iki simgedir yavrum. Biri iyiliğin, öteki kötülüğün simgesidir. Aynen bu köpekler gibi, iyilik ve kötülük de içimizde sürekli bir savaş içindedir. Onları seyrettikçe hep bunu düşünürüm. Onun için sürekli gözümün önünde tutarım onları." Çocuk devam etmiş sorgulamaya; "Onların arasında bir savaş varsa kazananı, kaybedeni de olmalı. Peki sence hangisi kazanıyor bu savaşı?” Dede şu yanıtı vermiş: "Ben, hangisini daha çok beslersem, savaşı o kazanır."