bu gece ....şeb-i yeldâ; aralığın 21'inin gecesi....yani yılın en uzun gecesi.
''Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir
Müptela-i gama sor kim geceler kaç saat''
bir de tercüme lazım tabii....
en uzun geceyi falcılar, zaman tutanlar değil, acı çekenler bilir ...o halde her gece bize şeb-i yeldâ...
Lâlezâr-ı cemâlin, viran eyledi beni…
Halimi ahvalimi, arz-ı hâl etmem amma!
Âşık-ı mehcurum ben, zinhar özledim seni.
Esir-i derdindeyim, müptelâ etti gama.
Kurtuluş yok şuleden meşk ederim ateşle,
Hurşîde döndü yürek, bu yangına çare yok.
Hücre i dervişane emelimdir seninle…
Hum-ı aşka düşmüşüm hum-haneden fayda yok.
Biganeden dert gelmez, cihan bilir sevdamı,
Divane aşığım yar, seni unuttum sanma…
Efganım arşa değer olmaz bunun pinhanı,
El ta‘nından gamdayım, var sen adımı anma.
Şeb i Yelda yakında, zaten gece zor biter
Beyan-i halden uzak firaha kudretim yok.
Takatsizim figana şeb i yeldadan beter.
Reca yi vasla gayret etmeye dermanım yok.
- MEHMET FİKRET ÜNALAN
Gündökümü-Bir Uyumsuzun Notları'nı okuyorum. (Tomris Uyar-YKY)
Günlük yazmak-tutmak pek yaygın değil. Çocukça veya gençlik hevesi olarak kalıyor çoğu. Seviyorum günlük okumayı. Bu türde, yazılan, daha anlık ve doğaçlama oluyor. Günlerce düşünmeden, çala kalem yazılışı, onun samimiyetini daha da arttırıyor. Zevkle okuyorum. Arada hoş, duymadığım sözcükler araklıyorum; üşüyücü, gündökümü, gündökümcüsü, çiği, gibi. Sonra başka şeyler, şeb-i yelda, en uzun gece demek, bir cümledeki sıralı sözcükler; kesik-yeşil bakmak...
"Gizlenmeyenler yani, gözden çıkaranlar, vericiler; sağlıklarını umursamayanlar, aşırılıktan korkmayanlar, soğuktan kaçmayanlar, rüzgarda hırpalananlar, bozkır güneşine katlanabilenler, kendilerini sürüp gitmesi gereken bir soy değil, doğada bir birim olarak görebilenler; beden harcayıcıları.
Başka türlü davranamayacakları için o türlü
Eskiden Sultan Abdülhamid düşmanı bir şairin, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra yazdığı şiiir:
SULTAN ABDÜLHAMİD HAN’IN RUHANİYETİNDEN İSTİMDAT
Nerdesin şevketli Sultan Hamid Han?!
Feryadım varır mı bârigâhına?
Ölüm uykusundan bir lahza uyan,
Şu nankör milletin bak günahına.
Tahrike yeltenen tac ve tahtını
Denedi bu millet kara
Bosnalı Sabit efendi bakın ne diyor;
“Şeb-i Yelda”yı müneccimle muvakkit ne bilir
“Müptela-i Gam”a sor, kim geceler kaç saat”
Bu noktada Fuzuli’nin ne dediğine de bakmak lazım galiba.
“Şeb-i Yeldâ”da uzar fecre kadar “kıssa-i aşk”
Tâ ki Mecnûn bitirir nutkunu Leylâ söyler” diyor.
"Şeb-i yelda'yı müneccimle muvakkit ne bilir.
Müptelay-i gama sor kim geceler kaç saat."
"En uzun gecenin hangisi olduğunu takvim yapanlar ve yıldız ilmi ile uğraşanlar ne bilsin! Aşk yüzünden gam müptelası olmuşa sorun ki geceler kaç saattir."
-Sâbit
Eskiler derler ki: Su uyur düşman uyumaz. Düşman uyur hicran hastası uyumaz. Her halde düşman ve hasta-i hicran bir olunca, şeb-i yelda, yılın en karanlık ve uzun gecesi de olsa hiç uyumaz. Konya uyanık.
Şeb-i yeldayı müneccim muvakkit ne bilir,
Müptela-ı gama sor kim geceler kaç saat.
-Sabit-
şeb-i yelda : yılın en uzun gecesi
müneccim: gök bilimci, astrolog, yıldız falcısı
muvakkit: takvim yapanlar