Ben, karanlık bir rüya kurbanıyım, avare
Sen, kırgın bir ülkenin süreyyası: Gülnare
Honçalı novruz gelir; bir de siyah ve sarı
Dalgalanır göklerde bir kuşun kanatları
Buranın evlenmek için mükemmel bir yer olacağını düşündüm.”
Parmağıyla bir çardak çizimini daire içine aldı ama gözlerim onunkilere kaydı.
“Evlenmek mi?”
Hayes küçük kadife bir kutuyu masaya bıraktı.
“Evlen benimle, Ev.” Hareket edemiyordum. Nefes alamıyordum. Hayes kutuyu alıp ayağa kalktı. Bana doğru yaklaştı ve dizlerinin üzerine, ba caklarımın arasına yerleşti.
“Sonsuza dek sen ve ben olacağımızı zaten biliyorsun ama ev biter bitmez, bir sonraki bölüme geçmek istiyorum. Kendimi sana mümkün olan her şekilde bağlamak istiyorum. Seninle bir aile kurmak istiyorum. Sen de bunu istiyor musun?”
“İstiyorum,” diye fısıldadım. Gözyaşlarını yanaklarımdan aşağı doğru süzülüyordu. “Bundan daha çok istediğim hiçbir şey yok.” Hayes, üzerinde muhteşem bir pırlanta olan yüzüğü parmağıma takarken, aradığım o huzurdan çok daha fazlasını hissediyordum.
Gün turuncu bir hayalet gibi yükseliyorken izmarit toplayan
çocukların üstüne
çekleri imzalanıyorken devlet katlarında faşizmin bacımı koyvermiyorken şizofreni,
yüzüme bak
ve rahmini bana doğru tekrarla
ben öyle bilirim ki yaşamak
berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır
çünkü biz savaşmasak
anamın giydiği pazen
sofrada böldüğümüz somun
yani
“Hı, ne?” dedi Tom doğrularak ve gözleri kasvetin içinden parıldayarak. “Daha benim adımı öğrenmedin mi? Tek cevap o. Sen bana söyle, sen kimsin, böyle tek başına sen olarak, isimsiz? Ama sen gençsin, ben ise yaşlıyım. Ben neyim biliyor musun, en yaşlı olanım. Lafıma mim koyun dostlarım: Tom, nehir ile ağaçlar henüz yokken buradaydı; Tom ilk yağmur damlasıyla ilk meşe palamudunu hatırlıyor. O Büyük Ahali’den önce patikalar açtı ve Küçük Aha-li’nin gelişini gördü. O, Krallardan, mezarlardan ve Höyüklü Kişiler’den önce de buradaydı. Denizler egrilmeden elfler batıya geçtiklerinde, Tom çoktan burada vardı. Yıldızlar altındaki karanlığı, korkunun bilinmediği zamanları gördü o - Karanlıklar Efendisi Dışarı‘dan gelmeden önceki zamanları.”
Sen geceleri göğe baktığında, ben onlardan birinde oturacağıma ve onlardan birinde güleceğime göre, senin için bütün yıldızlar gülüyor olacak. Senin gülmeyi bilen yıldızların olacak!
ATSIZ’IN HİKÂYELERİ: Hikâye, Atsız'ın sanatında en az yer bulan bölümdür. Ömrü boyunca sadece beş hikâye yazmıştır. Onların da dördünü 1931 yılında yayımlamıştır. 1941'de yazdığı beşinci hikâye ise Bozkurt dergisinin Temmuz 1941 tarihli 11. sayısında yayımlanmış, fakat bu sayıda dergi kapatılmıştır. Beşinci hikâye ancak 1966 yılında
1960 ve 1970'lerdeki kalem kavgaları: 1960'ların başında Atsız Orkun'da ve Millî Yol'da yazmaktadır. Bedii Faik'in 18 Şubat 1962 tarihli Dünya gazetesinde, 1944 olaylarından bahsederek Atsız ve arkadaşlarını Naziler safında savaşmak üzere hükümeti ele geçirmekle suçlaması üzerine Millî Yol'un 6. sayısında (2 Mart
Okyanusun Ötesindeki Yıldızlar
Değerli yazarı ilk olarak Kır Çiçeği Tepesi kitabı ile tanıdım, kalemi ile tanışmadım, fakat kitapçılarda sık sık gördüğüm kitaplar arasındaydı ve ben de bu yazarı okuma listeme eklemeye karar verdim; doğru bir karar verdiğimi şimdi daha iyi anlıyorum.. Okuduğum kitabı ise, bir kitap sayfasında gördüm, ve okumak istedim..
Bu tarz kitaplar beni bayağı etkiliyor, yaşıyormuşum gibi adeta! Kitabı bitireli birkaç dakika oldu, ama benim gözlerimin dolu dolu oluşu geçmedi. Agnes... Hayat seni bambaşka bir yere savurdu, ya da savrulman gerekti, fakat sen bu rüzgarı kendi tarafına çevirerek etrafında çiçekler açtın. On dokuz yıl sabırla beklenen bir yeni hayat, bir düğme üzerine yola çıkılan onca kilometre...! Azmini, cesaretini, kararlılığını ayakta alkışlıyorum Agnes'ım! O mutluluğu on dokuz yıl sonra buldun, dilediğince yaşa canım Agnes'ım!
Kitabın arasında bulunan mektupları okurken dalıp gittim, yazarın kalemine hayran kaldım, diğer kitaplarını da en kısa zamanda okuyacağım... Kesinlikle tavsiye ettiğim kitaplardan, keyifli okumalar.