Öncelikle çok sert bir eser ve inceleme de buna paralel olacak. Belki ilk defa spoi bile girmiş olabilirim.
Sevgili hocam her zaman eserleri değerlendirirken dönem şartları ve yazarın gerek mental gerek çevresel şartlarını göz önüne alarak, bilerek yorumlayın derdi. Bu yüzden yaşadıklarını göz önüne alınca düşüncelerinin arkasındaki savı
İlk kez bu kadar sade bir hikaye okudum. Fakat bu sadeliğe rağmen muazzam da bir duygu yoğunluğuna sahip idi. Üstelik üslubu da çok yalın ve yine buna rağmen imge, tespit ve masajları da çok güçlüydü. Eserin beni en çok etkileyen özelliği ise bir çocuğun ruh dünyasını -sanki bir çocuğun bedeninden yazılıyormuşçasına- yetkin bir şekilde tasavvur edebilmesiydi.
Öyleki ne Bruno ile ne de Shmuel hatta Gretel ile özdeşleşmekte hiç zorlanmadım. Onlarla çoğu kez ve aynı durumlara aynı tepkileri verdim. Hatta muhakemelerimiz, komplekslerimiz, tavırlarımız dahi aynıydı. Adına empati mi denir bilmiyorum ama ilk kez karakterleri bu kadar yakından tanıdığımı farkettim.
Diğer yandan eser, kurgusuyla, Alman aile ve toplum yapısını da ziyadesiyle sağlam bir şekilde tasavvur ediyor ve insan, eseri okuyunca “bu alman kolektif bilincinden de ancak böyle bireyler yetişebilirdi” demeden edemiyor.
Yazarın “sana anlatmak istediklerim var ama ben anlatamam sen anlamalısın” dediğini bütün satırlarından işittim.
Ve tüm bu ağır basan özelliklerine rağmen kurgu da tamamen arka plana itilmiş değildi. Zira fevkalade etkileyici bir son ile nihayete erdi. Hatta etkisi ise uzun süre ruhumu eseri etmeye devam edecek gibi...
Evet, öyle duygusal bir son ki bu, “bir şeyler yapmak gerek” güdülemesinden bir müddet yerimde duramadım. “Hissedebiliyorsan insansın” sözündeki gerçeği en deruni idrakim ile gerçekledim...
“Hiçbir suç kimliğe ait olmadığı gibi hiçbir kimlik de insanı masumlaştıramaz. Zulmeden de zulme uğrayan da tek tek bireylerdir...”
...
Bu eseri, bütün kitap severlere muhakkak öneriyorum.
Sürekli fazla kilolarından şikayet eden bir kadın vardı. Kendisine hep "25 kilo vermeliyim, 25 kilo fazlalığımdan kurtulmalıyım" der dururdu. Günün birinde bir trafik kazası geçirdi ve bir bacağını kaybetti. Bacağı tam 25 kiloydu!
Kağan: “Hayat yine de üzülmeye değer!
Nilgün: “Hayatın neresinden dönülse kârdır!”
1. Kısa Süreli Bir Yaşam:
Bu şekilde tanımlıyor kendisini
Nilgün Marmara : “durgun hayat kadını Nilgün”. Kısacık ömründe, eylemsiz bir şekilde yaşadığından olacak ki, kendisine bu sıfatı uygun görüyor. Durgun sularda yüzüp boğulmamak için çırpındı belki de hayatı
Selaaam 🙋🏻♀️
Bu gün Kitaptan uyarlanan Dizi/Film olarak Senden Önce Ben & Senden Sonra Ben ile geldim
Kitaplar Pegasus yayınevinden basıldıktan sonra Dex yayınevi “bende yaparım!” demiş ve onlarda Senden Önce Ben & Sonsuza Dek Sen olarak basmışlar. Daha önce kitaplarını hiç okumadım. Hangi yayınevi daha iyi bir fikrim yok 🤷🏻♀️ Eğer okuyanınız varsa hangi yayınevinden okumalıyım?
Tavsiyelere açığım 🥹 2. Kitabı genel olarak pek beğenilmeyip daha az puan almış 🤔 Filmini çok beğenmiştim çokta keyif almıştım. Bence mutlaka izleyin 🫶🏻
Kitapları okuduğum zaman tabiki de yorumu gelicek 📚💞
William; yakışıklı, zengin, başarılı ve hayatı yaşamayı bilen seven eğlenceli bir adamdır. Ancak yaşadığı bir motosiklet kazası sonucu yarı felçli ve tekerlekli sandalyeye mahkum kalmıştır. Yaşama hevesini kaybetmiş, ölmeyi düşünmüş, insanlara muhtaç olduğu için kendine öfkeli mutsuz aksi bir insan haline dönüşmüştür… 😢
Louisa Clark ise bir kafede garsonluk yapan, hayata karşı fazla bir beklentisi ve başarısı olmayan, her daim ablasının gölgesinde kalmış bir kadındır. Louisa kafede ki işini kaybedince yeni bir iş aramaya başlar ve Will’in bakıcısı olarak çalışmaya başlar 🤭
Will, Louisayı ilk başlarda devamlı yetersiz görüp küçümsese de Lou’nin varlığı ona tekrar yaşama sevinci verir…
🐝 Bazen sabahları uyanmak istememin tek nedeni sen oluyorsun Clarck.
🐝 Will'i yaşamaya bir sebebi olduğuna ikna etmek için tam yüz on yedi günüm vardı.
"Filistinliler de topraklarını satmasalardı!" diyen sığ bakışlı insanlara birkaç lafım var. Bu yazımı dilediğiniz gibi paylaşabilirsiniz. Bu algının kırılması gerektiğini düşünüyorum.
İlber hoca da “satmışlardır, satmadı diyen zır cahildir / satıp satıp Beyrut’ta yemişlerdir” derken aslında konuyu cevaplamış. Bir detay var o cevapta: