24 Şubat 1942' de Nazilerin uyguladığı kıyımdan kaçmak isteyen Romanyalı yahudilerin Almanya,İngiltere,Rusya ve Türkiye dörtlüsünün ortak cinayetinin kurbanı olan 700 kişinin batık mezarı STRUMA gemisinin,ustaca bir kitap yazma hevesinden ziyade,bir iç dökme,bir itiraf paylaşma arzusu olan kitap SERENAD.Medeniyetler çatışması,cehaletler
Serenad.. Yani “bir müzik aracıyla çalınan ya da sesli olarak söylenen ya da her ikisi birlikte olabilen, serbest biçimli müzik parçası..”
Kitap bir aşk hikayesi gibi görünse de içinde birçok önemli detayı barındırıyor.
Serenad, konu itibariyle çok çeşitli. İlk olarak 1939-42 yılları arasında Türkiye’ye gelen bir Alman bir profesörün, tekrar
'Serenad' okuduğum ilk kitabıydı Zülfü Livaneli'nin.
Öncelikle kitaba adını veren 'Serenade für Nadia' ya ilham olan o ünlü serenatı aşağıya bırakıyorum:
open.spotify.com/track/6BdrHOEmo...
Kitabı okurken yer yer açıp parçayı dinlemiştim. Bu yüzden artık bu parça
youtu.be/FpwBNGTUV6o
( Çok kısa bir bölümünü bulup koydum )
O kadar harika bir kitap ki hâlâ etkisinden çıkamadım o son sayfalar da tüylerim diken diken oldu. (Spoiler vermemek adına susuyorum )
Tarihi bilincimi uyandırdı. Bu topraklarda yaşıyorum ama ezbere öğretilen bilgiler dışında ne biliyorum ki ? dedim kendime. Çoğu hikaye bende derin bi anlam arayışına yol açtı. Özellikle o İlyas-ı Habır hikayesi. Yaşıyorum evet ama bu yaşadığım günlerin kaçı yaşamaya değerdi ? Gerçekten mutlu olduğum kaç gün vardı ? Mezar taşıma yazabileceğim bir gün sayısı olur muydu yoksa şu sözlerle mi veda ederdim ?
İlyas-ı Habır bitti / Anasından doğru kabre gitti”
SerenadZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 2020136bin okunma
Stendhal sendromunu duydunuz mu? Ya da hiperkültüremi?
Sanat ve estetiğe yüksek takdiri olan kişilerin sanat eserlerinin güzelliği, görkemi karşısında kendinden geçme halidir. Tarihin içinde kaybolma, zamansızlık hissi, begenmenin zirvesi yani bir nevi yüksek sanata maruz kalma. Nadia'nın Serenad'ı ilk duyduğunda hissettiği, birçoklarına göre
Livaneli yine yapmış yapacağını arkadaşlar. İçeriği ve üslubu konusunda kusursuz diyebiliriz. Kardeşimin Hikayesi kitabında da aynı zevki almıştım.
Kitap o kadar dolu ki, hangi konuya değinmek istesem diğeri yarım kalıyor ve spoiler vermek durumunda kalıyorum maalesef. Kitabımızın ana konusu, Hitler zulmünden kaçarak Türkiye’ye gelen Alman profesör Maximilian Wagner’in yaşadığı olaylar. Dönemin acımasız zulüm ve katliamları. Kitapta değinilen o kadar derin ve gerçek acılar var ki, satırları okudukça aslında bunları ne kadar görmezden gelip, toplum olarak üstünü kapatmaya çalıştığımızı fark ediyoruz. Kitabı okurken bir sürü gerçeği sorgulama ihtiyacı hissediyoruz. Ailemizi, toplumumuzu ne kadar tanıyoruz. İçinde yaşadığımız doğanın sahibi miyiz, yoksa her şeyden habersiz kendimizi dünya telaşına kaptırmış yabancılar mıyız.
Kitap çok akıcı, kalın olması gözünüzü korkutmasın fakat içinde çok fazla tarihi olay var. Benim gibi olayları araştırarak ilerlemek isterseniz uzun sürebiliyor. Eğer hassas bir kalbiniz varsa mendilleri hazır edin. İyi okumalar.
SerenadZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 2020136bin okunma
"...güzelliğin bu derecesi içimde sevinçle birlikte bir acı duygusu yaratıyor. Belki de insan olmanın sınırlarının aşıldığını hissediyorum. Varoluşsal bir boşluğa düşüyorum. İnsan böyle bir şeyi nasıl yaratabilir, nasıl yaratabilir? Tanrı'nın sesi bu!"
...ve birden gördüm içimden yükselen çığlığı zorlukla bastırdım elimle ağzımı kapattığımı fark ettim Buradaydı işte elimdeydi sararmış bir nota kağıdına hala solmamış olan çini mürekkeple yazılmıştı ve üstünde şunlar yazıyordu
SERENADE FÜR NADİA
Gereksiz yere, anlamsız ve çok uzun bir yorum olacak. Kendim için bir not niteliği olacak. O yüzden bundan sonraki tek bir kelimeyi okuyarak zaman kaybetmeyin. Sadece kitabı bitirdim ve içimdeki anlatamayacağıma emin olduğum duyguyu (bittikten sonra kitabi dakikalarca göğsüme bastırarak düşünüp titrememe, sonra amaçsızca evdeki odalara girip
''Bir kız çocuğunun büyümesi ne zaman biter acaba? İlk adet gördüğünde mi, 18 yaşını doldurunca mı, evlenince mi, saçına ilk ak düşünce mi?''
Her gün kadın cinayetlerine kadın erkek eşitsizliğine şahit olduğumuz bu dönemde ana karakterin kadın olduğu ve içinde erkek egemenliğinin getirdiği olumsuz sonuçlara sıkça değinen bir kitap.
youtu.be/PXis0PtqdXw
"Söylediklerim belki anlaşılmaz gelebilir ama" dedi, "güzelliğin bu derecesi içimde sevinçle birlikte bir acı duygusu yaratıyor. Belki de insan olmanın sınırlarının aşıldığını hissediyorum. Varoluşsal bir boşluğa düşüyorum. İnsan böyle bir şeyi nasıl yaratabilir, nasıl yaratabilir? Tanrı'nın sesi bu !"
Maximilan Wagner ve eşi Nadia... II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerden kaçan Yahudileri Filistin'e götürmek üzere Romanya'dan yola çıkan Struma gemisinin İstanbul açıklarında Ş-213 Sovyet denizaltısı tarafından batırılmasından esinlenilen bir aşk hikayesi. İçinde yakın tarihe dair edinebileceğimiz ve iktidarların çıkarları uğruna ne derece acımasız olduklarını görebileceğimiz nice bilgiler var.
Akıcı ve bir çırpıda okuyabileceğiniz bir kitap. Keyifli okumalar :)
"Serenade für Nadia"
Maximilan Wagner
SerenadZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 2020136bin okunma
27 Ekim 2023
"Erken gitmek, geç kalmaktan her halükarda iyidir" mantığıyla 10.00 Münih uçağı için 06.00'da Sabiha Gökçen Havalimanına vardım. Annem, yıllarca gitmemiz gereken yerlere her zaman çok erken vardığımızı, çok hızlı yaşadığımı söylerdi. Alışkanlıklarını önemli bir yolculuk öncesi değiştirmesi imkansızdı insanın. Ya da