Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Sevgililerin Şarabı
Azgın bir sıtma ile pençeleşen İki Melek gibi seninle ben Billur mavisinde sabahın tek uzaktaki Tansığı izlesek
Gılgamış ağzını açarak görkemli İştar'a cevap verdi: "Se­ninle evlenirsem, karşılık olarak sana ne gibi armağanlar su­ nabilirim? Bedenine nasıl yağlar, ne biçim giysiler istersin? Sana ekmek ve bir tanrıya yakışan her türlü yemişi sunmak­ tan kıvanç duyarım. Bir eceye layık olan içki olan şarabı da sana sunmak isterim. Anbarını doldurman amacıyla sana tahıl verebilirim. Ancak, seni eş edinmeğe gelince; işte, bu olmaz. Sonra başıma neler gelmez ki? Sen, sevgililerin için soğukta için için yanan bir mangal, bora ile fırtınaya karşı korumayan sığınak, birlikleri perişan eden bir hisar, seni ta­şıyanı kapkara kılan zift, yine kendini bereleyen kırba, kor­kuluktan düşen taş, düşmanın kullandığı şahmerdan, giye­nin ayağına vuran bir çarık idin. Sevgililerinden hangi birini sonsuzca sevdin?
Sayfa 40 - Çantay KitabeviKitabı okudu
Reklam
Sevgililerin Şarabı
Bugün uzayda öyle bir görkem! Ne dizgin, ne üzengi, ne de gem, Benim gitsek şarabın atına Tanrısal, masalsı gök katına! (...) Yavrum, yüzerek yakın yakın, Kaçarız bir an düşünmeksizin Cennetine doğru düşlerimin!
Sayfa 95 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Gül yanakları o gül bahçesinin yüzünden gülseydi, can baharı tazelenirdi, beden fidanı gülmeye başlardı. O canın canına can olan, yalnızca yüzünü gösterseydi, bedenim lûtfuyla can olurdu, canımsa güler dururdu. O yüzlerce Firdevs’in ışığı güzel, hey deseydi bana, konuk geldim; şu ev Firdevs kesilirdi; gül bahçesi gibi gülerdi. O tümden söyleyen, dilini açıp söze başlasaydı, ölmüş beden dirilirdi de kekemeye gülerdi artık. O sevgililerin sevgilisi, hilelerle, düzenlerle bir görünseydi, canlar fenlere, hünerlere sahip olurdu da her hünere, her sanata gülerdi. Apaçık bir gülseydi o, aşkla perdeler yırtılırdı, dünyaya bir kargaşalıktır düşerdi, gizli şeyler ortaya çıkar giderdi. O güzellik padişahı yakadan bir baş gösterseydi, bütün güzellik kaftanları, ta eteklerine kadar gülmeye koyulurdu. O yüzlerce gökyüzünün Ay’ı, ansızın bir harman yapsaydı, neşe başaklara dönerdi de harman gibi güler dururdu. O bir lûtuf gösterseydi de can gözlerini açsaydı, lûtuf bile şekle bürünürdü, en katı şekil bile gülmeye başlardı. Padişahlar padişahı, kaanlar kaanı, bir yoksula ihsanda bulunsaydı, o yoksul, hazine haline gelirdi de hazinelere gülerdi. Lâ’l dudaklarının şarabı gayb perdesinden yüz gösterseydi, güzellik bir sarhoşcağız olurdu da en güzele bile gülmeye koyulurdu. Lâ’l dudakları hikmetlerden inciler bağışlasaydı, mermer bile lâ’le dönerdi de madene gülerdi. O âşık öldüren kahredici, merhametle, sevgiyle karılsa, birleşseydi, granitten yapılma dağdan sütler coşardı, demire kadar her şey gülerdi.
Sayfa 1614Kitabı okudu
Sevgililerin Şarabı
Binip gitsek şarabın atına Tanrısal, masalsı gök katına!
Türkiye İş BankasıKitabı okudu
Sevgililerin Şarabı
Bugün uzayda öyle bir görkem! Ne dizgin, ne üzengi, ne de gem, Binip gitsek şarabın atına Tanrısal, masalsı gök katına!
Sayfa 95 - Türkiye İş Bankası kültür yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Sevgililerin Şarabı
Azgın bir sıtmayla pençeleşen İki melek gibi seninle ben Billur mavisinde sabahın, tek Uzaktaki tansığı izlesek!
Sevgililerin Şarabı
Bugün uzayda öyle bir görkem! Ne dizgin,ne üzengi,ne de gem, Binip gitsek şarabın atına Tanrısal,masalsı gök katına!