«Aşiretin bulunduğu çöllerin içine, henüz, paradan büyük Allah girmemiştir. Para uğruna yapılan her şey, Allah uğruna yapılmış demektir. (Arap şeyh ve emirlere itafen )
...Ahmet Mithat Efendi, 1872'de çıkardığı Dağarcık dergisinde "milletimiz ana lisanı olan Türkçeyi kaybederek onun yerine 'Osmanlı lisanı' isminden başka hiçbir isim kabul edemeyecek olan bir lisan öğrenmiştir" diyerek Türkçeye dönme düşüncesini savunur. Ahmet Mithat Efendi, toplumun okuması ve bilgi sahibi olması önünde engel olan "Osmanlı lisanı"nın harf devrimiyle kaldırılmasından neredeyse 55 yıl önce, bu soruna dikkat çeken aydınların arasında yer almış ve şunları yazmıştır:
"Gele gele Osmanlı kitabeti o dereceyi bulmuştur ki kaleme alınan bir şeyi, ne Arap ve ne Acem ve ne de Türk anlayamayarak bu lisan yalnız birkaç zat arasında dolaşan özel bir lisan haline gelmiş ve azlığın çokluğa tabi olması darbımesel hükmünde iken, bu azlık çokluğu kendisine tabi etmek davasına düşerek nihayet milleti adeta lisansız bırakmıştır."
Macar göçmeni bir Yahudi olan Pulitzer'in nasıl bir gazeteci olduğunu öğrenmek için şu sözlerine kulak veriyoruz: "Ahlaki değerlerden yoksun, çıkar peşinde, demagog bir basın, zaman içinde kendi gibi bir halk yaratır."
Gökyüzünü gözleyen, Ay'ın hareketini, yıldızların dizilişini anlamaya çalışan ilk insanlar çobanlardır. Doğa denilen, yeryüzündeki en büyük kitabı okumakta usta olan çobanlar duygularını, düşüncelerini mağara duvarlarına resim yapan insanlar gibi yıldızları birer sözcük yapıp gökyüzünün kara tahtasına yazmışlardır. Onların yüzyıllar önce gökyüzüne çizdiği resimli romanları bizler bugün Başak, Akrep, Terazi, Aslan ya da Yengeç burcu olarak okuyoruz. Gökyüzünü çıkarsız, hilesiz, karşılıksız bir sevgiyle seven çobanlar, günümüz astronomlarının atasıdırlar.
Çünkü biz, hayatta tek doğru yol olan bilimin yolunun çok uzağında yürütülüyoruz. Bunun en güçlü belgesi de, bayrağımızdaki hilal ve yıldızın nasıl bir araya geldiğini bile okullarda bilimin yolunda, bilimin diliyle anlatmayışımızdır. Acıdır ama, ülkemizin bağımsızlığı için canını veren onca güzel insanın kanı, tek doğru yol olan bilimin yolunu tikamak için kullanılıyor. Oysa bilim gerçek demektir, özgürlük demektir. Yeri gelmişken yazalım bir kez daha: Bilim ve sanat toplumlar için bir kuşun iki kanadı gibidirler. Bu iki kanadı kullanan toplumlar uçarlar ve özgür olurlar. Kullanamayanlar ise tavuğa dönüşürler. Tavuk toplumlar birileri önüne yem atsın diye bekler. Uçamayan, kanatları körleşen toplumlar önüne atılan yemleri kafaları önde gagalamak için uğraşırlarken, arkalarından yumurtaları alınır!