Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımda küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Taşıp dökülecek kadar kendi kendimi doyurduğumu hissediyorum.
"Eski dostlar iyide kötüde denenmişlerdir. Yabancı kimseleri onlardan değerli saymayın. Sınanmış şeytan, sınanmamış insandan iyidir. "
Reklam
Canım
"Seni Şeytan'a havale ediyorum!"
Can yayınları, Mayıs ~2023
ŞEYTAN SOYU
20. yüzyılda bir dizi dünya savaşı çıkarmak ve üçüncüyü de Müslüman dünyasına karşı başlatmak fikri, 19. yüzyılda, Ameri­kan İç Savaşı generallerinden biri olan, sonra da İskoç Masonları Büyük Üstadı unvanını alan Albert Pike tarafından geliştirildi. Bu kurgunun son bölümleri bizim dönemimizi ilgilendiriyor olsa da, başlangıcı en azından M.Ö. 6. yüzyıla kadar dayanan bir gizli öğ­retiyle ilişkilidir. Öğreti, Yahudiliğin içinde gibi görünen ama asıl amacı dünyaya egemen olup, dini ortadan kaldırmak ve Şeytan inancını yerleştirmek olan, Kabala olarak bilinen bir nifak ittifakıy­la başlar. Bu Kabalacıların o günden beri amaçları, “Mesihlerini” dünyanın önderi yapmaktır ve İncil’i onların yorumlamasına bakı­lırsa, bu kişi Davut soyundan olacaktır. O günden beri, beklenen önderleri gelene dek bu sözde soyu korumak için kendi aralarında evlenmişlerdir ve tarihteki pek çok önemli kişi de onların arasın­dadır. Büyük İskender soyuyla evlenen bir İran hanedanıyla baş­larlar. Kral Herod’un (E.n: I. Hirodes veya Büyük Hirodes: M.Ö. 74-M.Ö. 4. Roma İmparatorluğu tarafından Yahudiye Eyaleti’ne atanan Yahudi Kralı. Birçok insan için, Hirodes hakkında en iyi bi­linen şey Matta İncili bölüm 2’de, Yeramya 31:15’ten nakille anla­tılan Masumların Katli hikâyesidir) ailesiyle birleşen bu hanedan, Roma İmparatorluğu’nun en önemli gizem okulu olan Mitra’yı oluşturmuş ve dağıtmıştır ve zamanla Hristiyan hareketine katkıda bulunup, Katolik Hristiyanlığını geliştirmiştir.
Bazen hapishane amirlerini şaşkınlığa düşüren şöyle olaylar meydana gelir: Birkaç yıl gayet uslu oturan, hatta diğerlerine örnek gösterilen, hal ve hareketleri yüzünden onbaşılığa seçilen mahpus, durup dururken şeytan dürtmüş gibi kafayı çekip ortalığı kasıp kavurur, amirlerine zehirli bir dille saygısızlık eder, belki de bir cinayet işleyiverir ya da tecavüze kalkışır. Bütün amirler şaşkınlık içindedirler tabii. Oysa tüm bunlar, ezilmiş, sindirilmiş bir insanın küçük görülmeye, şerefsizliğe karşı duyduğu nefretin dışavurumundan, acılar içindeki bir ruhun başkaldırısından başka bir şey değildir; hatta böyle bir insandan beklenebileceklerin en azıdır. Diri olarak gömülen, mezarda kendine gelince tabutun kapağını yumruklar, kurtulmaya çalışır; oysa biraz düşünebilse, bütün çabalarının boşa gideceğini kolayca anlar. Gel gelelim o durumda kimin kafası işleyebilir ki; bir çılgınlık anıdır bu. Burada bir noktaya daha dokunalım: Mahpusun benliğini korumak için gösterdiği her çaba suç sayılır; bu da ona mubah görülmüyorsa işlediği suçun ağır ya da hafif olmasının ne önemi olabilir? Eğleniyorsa, çılgıncasına eğlenir; bir kötülüğe niyetliyse, bunu çekinmeden cinayete kadar vardırır. Bir kere başladıktan sonra, artık tam anlamıyla kendini kapıp koyuvermiştir, onu tutmak imkânsızdır! En iyisi, işin bu aşamaya gelmemesini sağlamaktır. Her şeyi sakince halletmek gerekir. Ama bunu nasıl başarmalı?
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Bu hayatın bir manası olmak icap ederdi. İnsan dünyaya sadece yemek, içmek, koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı! Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı.
Sayfa 191
Reklam
"Ben daha çok kendi içimde yaşayan bir insanım . Bunun için size nazaran birkaç misli fazla yaşamış sayılırım."
“Sevip de karşılığında sevilmeyi beklerseniz boşa zaman harcamış olursunuz.”
Sayfa 162Kitabı okudu
“Aslında hepimiz başkaları gibi olmak isteriz. Oysa kader size başka bir hikaye layık görmüş...”
Sayfa 116Kitabı okudu
Reklam
İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu… İçimizde şeytan yok… İçimizde aciz var… Tembellik var…İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var… Hiçbir şey üzerinde düşünmeye, hatta bir parçacık durmaya alışmayan gevşek beyinlerimizle, kullanmaya lüzum görmeyerek nihayet zamanla kaybettiğimiz biçare irademizle hayatta dümensiz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildiğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz.
İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir.
“İlkbahar gibi bir mevsimi olan bu dünya, üzerinde yaşanmaya değer... Ne olursa olsun...”
Bir insanı kendisi kadar, kendi düşünceleri, dertleri, korkuları ve noksanları kadar ne meşgul edebilirdi?
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.