Dinlerde, inançlarda genellikle kötülüğü temsil eden bir figür hep vardır. Çoğu zaman "şeytan" denilir ona. Tüm günahların sorumlusu olarak onu görür insanlar ve "Şeytan beni yoldan çıkardı." derler. Öyle ya Adem ve Havva'yı da cennetten kovdurtan o değil miydi? Peki şeytana farklı bir bakış açısıyla bakmayı denediniz mi
#Schopenhauer
*Yazar
#Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker... Nihal olarak zafer ölümün olacaktır, çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnızca kısa bir süre için oynar. Bununla birlikte, hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve
_İnsan kendi karakterine bakarak Tanrı'yı yaratmıştır. Üstün gördüğü özellikleri Tanrı'da görmek hoşuna gider. İğrenç özelliklerini de Şeytan'a yüklemiştir.
_Bir tanrıbilimcinin, dincinin doğru diye duyduğu, yanlış olmak zorundadır: bu bir doğruluk ölçütü neredeyse. Savaş açtığım bu tanrıbilimci içgüdüsüdür: her yerde buldum onun
Şeytanın Avukatı filminin final sahnesindeki şeytan John Milton'ın meşhur repliğini bilirsiniz; "kibir kesinlikle en sevdiğim günah" diyerek tüm günahların çıkış noktasına dikkat çeker.
Kendini diğer insanlardan değerli ve üstün görme hissi olan kibir, yani ilk narsisist hareket, Hz. Ädem'in yaratılışında Şeytanın üstünlük iddiaları ile birlikte başlar. Şeytan, ateşin topraktan daha üstün olduğu gibi temelsiz bir bilgi öne sürerek insana secde etmeyi reddetti ve insanla olan savaşında kibri tüm günahların tetikleyicisi olarak insanın kulağına fısıldadı.
O gün bu gündür insan, benliğine olan güveniyle hem kendisinin hem de dünya nin fıtratıyla oynayarak sınırını aşmaya devam etti.
Robert Louis Stevenson, 44 yaşında ölmeden önce hayatı boyunca bronşit sorunlarıyla yaşamış bir yazar. Kendisi bu kısa hayatının büyük bir kısmını seyahatler yaparak geçirmiş ve bu seyahatlerin birisinde âşık olduğu Amerikalı Fanny Vandegrift ile evlenmiş birisi. Bir hümanist. Döneminde ünlü olan bu yazar, birçok yazara ilham vermiştir: Nabakov,
Can Yayınları'ndan okuduğum bu kitapta üç öykü bir aradaydı. İncelemeler spoiler içerecek.
Dr. Jekyll ve Mr. Hyde,
Kötü tarafıyla yüzleşemediği için onu kendinden ayırmak isteyen bir insanın, kötü tarafı tarafından ele geçirilmesinin hikayesi.
İnsan psikolojisinin en temel çatışmalarından birine değinen, bu çatışmayı 19. yüzyılın kasvetli
Bu kitaba inceleme yazmak hiç de kolay değil, kabul ediyorum. Bir kere çok fazla temayı bir arada içeriyor, bu haliyle de bir çok farklı okumaya izin veriyor. Hatta iddia edeceğim ki, hiçbir okuma “aşırı okuma” sayılamayacaktır. Böyle bir eserin incelemesi de ancak buna yakın bir kitap olabilir. Bu durumda biz zavallılara ancak bazı açık seçik
Kayıp Cennet 17. yüzyılda John Milton’ın destan biçiminde yazdığı epik şiiridir. Kitap adından da anlaşılacağı üzere insanın masumiyetini kaybedişinin ayrıntılı temsilini anlatıyor. Ingilizcedeki en güzel epik şiir sayılan yazarın bu başyapıtı her ne kadar genel olarak bildiğimiz Adem ile Havva’nın hikayesini anlatsa da dönemin iç savaşına da gönderme yapıldığı düşünülen bir eserdir.
İncil, Tevrat ve dünya mitolojilerinin harmanlandığı bu muazzam öykü 11 bölümden oluşuyor. Her bölüm başında konuyla ilgili kısa özetler de yer alıyor. İlk bölümlerde ana karakter rolünü Şeytan üstleniyor ve cennetten kovuluş ve Pandemonium meclisinin kendi cennetlerini yaratma hikayesini okuyoruz.
Kitapla ilgili okuduğum birkaç makalede
Milton'a, Şeytanın Avukatı yakıştırması yapılmış olsa da eser bilinen manasıyla şeytana övgü eseri değil. Konunun derinliğine daldığınız zaman farklı bir bakış açısıyla pek çok felsefi ve sosyolojik detaylar görülebiliyor. İnancıma aykırı, İslamiyete ters düşen yerler de vardı muhakkak. Hatta ilginç bulduğum ve beğendiğim birçok alıntıyı herhangi bir polemiğe girmek istemediğim için paylaşmadım. Bu nedenle eseri inanç penceresinden bakmak yerine edebi bir kurgu gözüyle okumakta fayda var. Gerçi inanç gözüyle bakıldığında dahi birçok sahnede şeytanın mağlubiyeti apaçık görülüyor.
Saramago’nun Kabil kitabını, Kayıp cennetin son bölümünden esinlenerek yazdığı hissine kapıldım.
Eserin dili, çevirisi çok iyiydi. İnsan beyninin ürettiği en üstün eserler arasında yer aldığı söylenen bu eseri kesinlikle tavsiye ederim.