Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yusuf sûresinde Cenâb-ı Hak buyurur: إن النفس لأمارة بالسوء İnne'n-nefse le-emmâratün bi's-sûi. "Çünkü nefs, olanca şiddetiyle kötülüğü emredendir." Kö tülük, fenalık, çirkinlik gibi ne kadar kötü haller varsa, hepsi bu nefs-i emmârede mevcuttur.
Şeriatta lidere itaat nasıl olmalı?
Hadis-i şeriflerde Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem kulağı kesik. Habeşli, zenci köle bile olsa liderimize itaat etmemiz noktasında bize emrediyor. Çünkü bizde liderin kişiliğine değil makamina itaat vardir. Şahsina itaat yoktur. Liderin hizmetçisi değiliz, liderin liderlik yaptığı makamın hizmetçisiyiz. Liderlik de maalesef günümüzde çok suistimal edilen konulardandır. Ashab-ı kiramın döneminde bile lider ligin suistimal edildiğine ya da edilmek istendiğine, Efendi miz sallallahu aleyhi ve sellemin bu konuda ikazlanı olduğu na dair bilgiler var. Sadece örnek olsun diye zikredelim: Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, bir seriyye (küçük akıncı birliği) gönderiyor ve birliktekilere lidere itaat edilme si gerektiğini tembih ediyor Akşam bir yerde mola verili yor. Emir, ateş yakılmasını söylüyor ve yakılıyor. Emir: "Geçin karşımına, atlasın herkes bu ateşten!" diyor. Ko ca ateş, atlarken büyük ihtimal içine düşülecek. Bir-iki tereddüt ediyorlar. "Ne tereddüt ediyorsunuz? Resûlullah size demedi mi başınızdakine itaat edin diye? Tereddüt etmeye ceksiniz." diye çıkışıyor emir. "Atlarız, atlamayız." derken atlamıyorlar. Sonrasında Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme geri geldiklerinde meseleyi intikal ettiriyorlar. Şöyle buyuruyor: "O ateşe atlasaydınız, cehennemden çıkamayacaktınız! Çünkü itaat maruftadır." (Buhari, 7145) Maruf, örfe uygun şey demektir. Örf nedir? İslam ahlakıdır, İslam kültürüdür. Ma ruf olmayan şeye itaat yoktur.
Reklam
Hezkirina min, wê xweşiktir û bedewtir dike
ew keça bedew ya dastanan dikeve bîrê. Xezalê û Binevşa Narîn... «Lawo, ev Binevşê qîzekê pir bedew e, bedewbûn ji kesî re nehîştiye. Wexta ko radibî ser sî û sê çîv dikevin bejna wê. Çavin reş li ser in mîna hibra ser qaxetê; eniya wê fireh e mînayê gokmeydanê heyvê, bêhna sî û sê dermanê etara ji neqeba sêng û berê wê tê...>>
Kendin olmayı yeniden öğrenmen gerek — yıllar yılı unuttun onu yalnızca: Bunu da "koşullar"a/ "hayatın akı- şı"na, "sorunüulukların"a falan bağlamaya kalkışma — bahane bulmağa çalışma: Şendin, şendeki asıl senin anla­ mını, önemini, değerini gözardı eden : korkaklıkla işin ko­ layına kaçan... O işte şimdi hesabım soruyor o sahici senin, senden : ne yaptın sen sana?!...
Hz. Nebi'nin İsmi Nedir?
(Clément Huart) in yukarda iktibas ettiğimiz fıkrasında olduğu gibi, muhtelif Garp menba'larında Hazret-i Peygamberin dünyaya geldiği zaman ko. nulan ilk göbek-adı (Kosam) gösterilir: (Asım Efen- di) nin «Kaamûs>> tercemesinin 1305 İstanbul tab'. ının üçüncü cildinin 532 nci sahifesinde bu kelime- nin mânâsı Kesîr-ül-atâ âdem = İhsânı bol adam>>> şeklinde izah edilir. Peygamberimize bu ismin verilmiş olduğu muhtelif İslâm menba'larındaki kayıtlarla da sabittir: Hatta muhterem pederleri Hazret-i Abdullah'ın işte bundan dolayı (Ebû-Kosam = Kosam'ın babası) lâkabiyle anıldığından bile bahsedilir; mesela (Düzceli Yûsuf Suad) in «Akvem-üs-Si-yer ismindeki eserinin 1327 İstanbul tab'ının birinci cildinin 42 nci sahifesinde Hazret-i Abdullah'ın şahsiyyetinden bahsedilirken bu nokta şöyle tavzih edilir: Abdullah valid-ün-Nebi Sallallahu-Aleyhi-ve- sellem ibni Abd-ül-Muttalib: (Ebû-Kosam) ve (Ebû- Muhammed) künyeleriyle mükenna idi...>> Bu halde bu ismin Hazret-i Peygamber dünyaya geldiği gün muhterem annesi (Hazret-i Amine) tarafından konulmuş olması lazımgelir; çünkü (Muhammed) isminin dedesi (Abd-ül-Muttalib) tarafından konulduğu hakkındaki Şark ve Garp rivayetleri böyük bir yekün teşkil etmektedir. Hatta gene <Akvem-üs-Siyerin aynı cildinin 118 inci sahifesinde (Abd-ülMuttalib) in (Muhammed) ismini Mevlid-iSaâdet'in Yedinci günü koymuş olduğundan bahsedilmektedir.
Sayfa 241 - İsmail Hami Danişmend - Mevlidi Saadet AraştırmasıKitabı okudu
İnsanın kişiliği, savunduğu bütün de- ğerleri tehdit eden ve kuşkuya boğan zihinsel bir çalkantıya ya- kalanmasına neden olan bir noktaya geliyordu. Artık insan yaşaminin değerini ve insan onurunu tanımayan, kişiyi iradeden yoksun bırakan ve (fiziksel kaynaklarından son kırıntısına kadar planlı olarak yararlandıktan sonra) imha eden bir dünyanın etki- si altında, kişisel ego sonunda değerini kaybediyordu. Toplama kampındaki bir insan, özsaygısını kurtarmak için bütün bunlar- la sonuna kadar mücadele etmediği takdirde, bir birey, kendine ait bir aklı, iç özgürlüğü ve kişisel değerleri olan bir varlık olma duygusunu yitiriyordu. Bu durumda kendini dev bir insan kitle- sinin sadece bir parçası olarak; varoluşunu da hayvan yaşamının düzeyine inmiş birisi olarak hissediyordu. İnsanlar, kendine ait bir düşüncesi ya da iradesi olmayan bir koyun sürüsü gibi, bir yerden diğerine, bazen birlikte, bazen ayn ayrı güdülüyordu. İş- kence ve sadizm yöntemlerinde ustalaşmış, küçük ama tehlikeli bir birlik, her yanımızı kuşatmıştı. Bu birlik, sürüsünü, bir an ara vermeksizin komutlarla, tekme ve dipçikle bir ileri bir geri gü- düyordu, biz koyunlarsa sadece iki şey düşünüyorduk: Kötü kö- peklerden nasıl kaçınacağımızı ve bir parça yiyeceği nasıl bula- cağımızı.
Reklam
Aldatan kadın hoş görülür müydü? -Kocaya bağlıydı her şey. Kimileri gözlerini kapar ve za-yıflık gösterdikleri için lanetlenirlerdi: Boynuzlu kocalarla dal­ ga geçilmez, karılarına karşı yeterince kararlı davranamadık­ ları için suçlanırlardı. Böylesinden ne iyi bir asker olurdu ne de iyi bir vatandaş. Roma zihniyetinde, daima bir şef hikaye-si egemendir. Karınızı aşığıyla yakaladınız diyelim ki, o zaman canınız ne isterse yapabilirdiniz. En kolay çözüm, bütün kö­ leleri ve uşak takımını adamın üzerine işetmekti. En kökten çö­ züm ise, Abelard'ın başına gelenleri yaşatmaktı ona: Hadım edilmek. Son derece yasaldı bu.
84 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.