Yaklaşık 15.000 yıl önce Rus bozkırlarında insanlar mamut kemiklerini yapboz parçaları gibi birleştirerek kulübeler yaptılar. Her kulübenin temeli için 25 kafatasına ve 20 tane de leğen kemiğine ihtiyaç vardı. Postlar üst kısma boylu boyunca geriliyor, üzerlerine 35 adet diş oluyordu. Daha sonra 95 adet birbirine geçmiş alt çene kemiğiyle bir dış duvar yapılıyordu. Tek bir kulübede yaklaşık olarak 400 kemik bulunabiliyordu ve bu kemikler toplamda 23 tondan fazla çekiyorlardı. Tek bir meskende böyle 5 kulübe bulunabiliyordu, her biri ustalık ve sıkı çalışma eseriydi. Kulübelerde yaşayan insanların bu mamutlardan herhangi birini öldürme ihtimalleri yoktu. Bunun yerine etrafta ölmüş binlerce hayvandan geriye kalan kemikleri topladılar. Esasında ücra alanlarda buna benzer kemikler hala manzaranın bir parçası. Sibirya'da bugün bile mamut dişlerinin oyularak zarif heykelciklere ve filigranlı kutulara dönüştürüldüğü küçük ölçekli bir endüstrinin bulunduğu köyler var. Doğal olarak buna benzer fil dişlerinin nadir olduğu düşünülebilir, fakat hepsi Sibirya'nın ıssız arazilerinin altında hala donmuş bir şekilde yatan milyonlarca mamut kalıntısından elde ediliyor.
Uzlaşma ülkeyi olabileceklerin en kötüsünden korudu: Zamanında herkesi dehşete düşürmüş olan ölüm cezalarından ve kitleler halinde Sibirya'ya sürülmekten... Ama bir şey gün gibi ortadaydı: Ülke zorbaya boyun eğmek zorunda kalacaktı; ilelebet kekeleyecek, dili dolaşacak, Dubçek gibi soluğu tıkanacaktı.
"Şimdi nerelerdesiniz, hangi yollarda yürüyorsunuz? Artık bizde, bozkırda, bütün Kazakistan'ı aşan, Altay'lara ve Sibirya'ya kadar ulaşan yollar var! Nice cesur insanlar oralarda çalışıyor. Siz de mi o ülkelere gittiniz! Cemile'm! O geniş bozkırda, hiç ardına bakmadan yürüyüp gittin! Yoruldun mu, kendine olan inancını yitirdin mi? Öyleyse Danyar'a yaslan. Sana, aşk üstüne, vatan sevgisi üstüne, hayat üstüne türkülerini söylesin! Bozkır canlansın ve bütün renkleriyle oynamaya başlasın! Git Cemile, git! Hiç pişman olma, sen mutluluğu en sarp yollarda yürüyerek buldun!.."
Dostoyevski, yaşamının son yıllarında başyapıtı Karamazov Kardeşler'i tamamladığında, Rus yazınında 'felsefe düzeyinde roman-tragedya denen türün de temelini attığının bilincinde değildi. Dostoyevski'nin yaşam birikiminin tümünü ve sanat gücünün doruğunu içeren bu roman, gerçekte insanı insan yapan ne varsa, onlara adanmış bir destan niteliğini taşır. Yazar, hiçbir romanında "Karamazov Kardeşler"de olduğu denli insan ruhuna inmemiş, insanoğlunu bu denli kesitler biçiminde, içgüdülerinin ve istencinin tüm görünümüyle sergilenmiştir. Bir aileyi konu alan ve bir felaketler zinciri olarak gelişen olay örgüsü, bireysel öğelerin yanı sıra, ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısındaki Rus toplumunu da geçirdiği sarsıntıların tümüyle, dünya edebiyatında bir eşi daha bulunmayan bir sanat aynasından yansıtır.
(Tanıtım Yazısından)
Dostoyevski (1821-1881): Gerek 1840'ların ortalarından itibaren yayımlamaya başladığı Beyaz Geceler ve Öteki gibi uzun öykü-kısa romanlarıyla, gerekse Karamazov Kardeşler,
Suç ve Ceza ve Budala gibi Sibirya sürgünü sonrası büyük romanlarıyla, insanın karanlık yakasını kendinden sonraki bütün romancıları derinden etkileyecek biçimde dile getirmiş büyük bir
19. yüzyıl ustasıdır. Karamazov Kardeşler, yazarın son başyapıtıdır.
Ben eski hastalıkların uykuda olduğunu ve insaoğlunun cahillikleri yüzünden hızla hayata dönüp yaşamak için insanlara saldıracağı düşünüyorum. O yüzden kısa bir bilgi paylaşmak istiyorum;
İklim değişikliği sonucu binlerce yıldır donmuş topraklar ve buzullar erimeye başladığı için bugün eski virüs ve bakterilerin yeniden canlanması ihtimali