Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ve Dikiş İğnesi!
Çin'de ve Sibirya'da bundan 40.000 yıl önce ilk kıyafetlerin yapılışı, delikli dikiş iğnesinin icadından önceye dayanıyor. Zira kumaşları ve tabaklanmış derileri uç uça dikmek için kemikten yapılma çok ince bir tığ yeterlidir. Francesco d'Errico'nun açıkladığı üzere "deride delikler açmak için kullanılan en eski aletler, 80.000 ila 70.000 yıl öncesinde Afrika'da bulundu. Bunlar, Güney Afrika'daki Blombos kazı alanında bulunan, ısıyla sertleştirilmiş tığlardır."
Ne kadar düşünüyorsam, bu hayatı sürdürmek boşuna! Ben toplumun bir mikrobu olmuşum, zarar veren bir varlık. Başkaları­nın sırtına yük. Bazen deliliğim başlıyor. Uzağa, çok uzağa, kendi­ mi unutacağım bir yere gitmek, unutulmak, kaybolmak, yok ol­mak istiyorum. Kendimden kaçıp, çok uzaklara, mesela Sibirya'ya gitmek, ahşap evlerde, çam ağaçlarının altında, gri gök ve karın, la­pa lapa yağan karın altında, gidip kendi hayatıma yeniden başla­mak istiyorum. Ya da mesela Hindistan'a gitmek, parlak güneşin altında, göğe başlarını uzatmış ormanların altında, acayip insanlar arasında, kimsenin beni tanımadığı, kimsenin dilimi bilmediği, her şeyi kendimde hissedeceğim bir yere gitmek istiyorum. Ne var ki bu iş için yaratılmadığımı görüyorum. Hayır, ben tembelin biri­yim. Yanlışlıkla dünyaya gelmişim.
Pdf
Reklam
Atalarımızın eşleri aşerdiğinde genelde kaplan yüreği, kurt ciğeri, ayı böbreği gibi organlar arzu ederlerdi zira doğmaya hazırlanan bebeğin zayıf uzuvlarını tamamlamayı ya da güçlendirmeyi isterlerdi. Sibirya topraklarında bu gelenek halen uygulanmaktadır. Annesi bu tür hayvanlarla beslenen çocukların kişiliğinde yenen hayvanların güçlü özelliklerine rastlanır. Ayı kadar güçlü, kurt kadar bilge olabilirler.
Bir yıl, beş yıl, on yıl değil; beşikten mezara kadar aramalı insan, ama ne aradığını bilmeli. Yaklaşıp uzaklaşmalı aradığından. Okyanus dalgaları üstünde bir küçük tekne gibi alçalıp yükselmeli. Yalınayak koşmalı yollarda, ayaklarını sivri taşlar kesip kanatmalı. Çöllerden geçmeli yolu, yanmalı, kavrulmalı. Sonra gözün alabildiğine ak, soğuk ülkelere düşmeli. Buzlar kırılmalı ayaklarının altında, üstüne kar yağmalı. Bir gün bulacaksam bile parça parça bulmalıyım seni. Ayaklarını Afrika'dan getirip bir kâğıt üzerine yapıştırmalıyım, saçların Sibirya'da olmalı, dudakların Çin'de. Gözlerin Hindistan'da bir mabudun gözleri olmalı, ellerin İtalya'da bir heykelin elleri. Bulsam da seni parça parça bulmalıyım. Yine de bir yerin eksik kalmalı. Yeniden yollara düşmeliyim, onu aramalıyım. Ve tam seni tamamladığım anda ölmeliyim.
Sayfa 117 - Everest YayınlarıKitabı okuyor
Şevket Süreyya Aydemir'in Suyu Arayan Adam kitabında anlattığı Sibirya aklıma geliyor hep. Gerçekten iyi gözlemler yapmış o zaman. Sınırsız uçta yaşayan insanların yeri diye tarif ediyordu Sibirya'yı. Doğru tarif etmiş. Burada her şey sonsuz, sınır yok, sadece yeşillik ve boşluk var, gökyüzü var. Gökyüzü gri, yağmurlu olduğu için kapalı bir gökyüzü. Yeşillikler içinde yol alıyoruz. Her taraf yemyeşil, inanılmaz bir yeşillik. Yeşil bir deniz adeta. Yağmur hafif hafif devam ediyor.
Sayfa 154
On altıncı yüzyılda III. İvan'ın torunu IV. İvan -Korkunç İvan- zamanında, Moskova Dükalığı Rus Çarlığı oldu. IV. İvan ilk kez çar unvanıyla taç giyen kişiydi. O zaman on altı yaşında olan İvan, Romanov ailesinden bir kızla evlendi, o da ilk çariçe oldu. Böylece unvan olarak kendisini imparatorlarla eşitledi. Saltanat yılları (1547-84) boyunca, Kazan ve Astrahan hanlıklarını topraklarına kattı ve büyüklüğü dört milyon kilometrekare, neredeyse Hindistan alt-kıtası kadar olan Sibirya'yı fethetmeye başladı. Bu kuşkusuz modern anlamda, yani fethedilen topraklarda yaşayan nüfusun adetlerine, diline ve dinine saygı göstermeksizin, işgal ve kolonileştirme yoluyla ele geçirilen topraklar üzerinde merkezi ve sömürgeci bir hakimiyet kurma anlamında, bir imparatorluktu. Kendisi gibi İvan'ın emperyalistliği de zamanının standartlarında korkunç görünüyordu; baş vurduğu yöntemler arasında yerli nüfusların soykırıma varan katli, işkence ve sistematik tecavüz ve elbette kışkırtılan terör vardı. Çıktığı batı seferinden küçük bir olay onun kararlı yaklaşımına örnektir. 1563 yılında, Livonya Savaşı esnasında İvan, Polotsk adında, birkaç yüz Yahudi'nin yaşadığı bir Polonya-Litvanya kasabasını ele geçirmişti. Onlara ne yapılacağı sorulduğunda, kuşkusuz kasabanın geri kalanıyla aynı muameleye tabi tutulamayacağı için İvan "Nehirde [Dvina] vaftiz edin hepsini; kabul etmeyenleri boğun," yanıtını vermişti. Tahmin edileceği üzere, çoğu kabul etmemiş, dolayısıyla boğulmuştur.
Sayfa 81 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Ailede çocuklar sık sık ölürse yeni doğan çocuğa adı Kur'an'dan seçerler. Böyle çocuklara, kötü ruhlar zarar vermesin diye, Dursun, Dönmez, Sönmez, Demir vs. adlar verilirdi. Orta Asya, Altay ve Sibirya Türklerinde ise böyle çocuklara itle, domuzla ilgili isimler bile veril­miştir. ismi çocuğun kulağına dedesi, ninesi veya çok çocuklu kadınlardan biri söyler. O, ağzını çocuğun kulağına dayayıp üç defa yüksek sesle, "Senin adın oldu filankes." der. Bundan sonra çocuğun kırkı çıkana kadar öyle bir adete emel olunmaz. Lakin anne ve çocuk yine etraftan korunurdu. Kırkı çıktığı gün anne ve çocuk ritüalik temizlenme için yıkanırdı ki, buna "kırk dökme" denir. Kırk dökmeden sonra anne ve çocuk hiçbir kötü ruhtan, çileden korunmamakla istenilen yere gidebilir­
Sayfa 50 - Akçağ YayınlarıKitabı okudu
Nastasya Filippovna' nın hiçbir şeye, kendine bile değer vermediği açıktı. Bu bakımdan Nastasya Filippovna onu mahvedebilir, cinayet suçuyla Sibirya' ya sürülme pahasına da olsa sırf nefret duyduğu bu adamdan hıncını almak için her şeye katlanabilirdi.
Körpenin hayatını korumak için Orta Asya, Altay ve Sibirya Türklerinde, günümüzde de köpekle ilgili inançlara uyulur. Osmanlı Türklerinde ise, çocuğu kötü ruhtan korumak için ona, it, itbaba, itkulu, italmaz vs. isimler verilirdi. İsimleri bu şekilde olan çocukların canını Azrail'in almayacağı kabul edilirdi.
Sayfa 27 - Akçağ YayınlarıKitabı okudu
Sakallı bir anarşist olan Kropotkin, aynı zamanda büyük ayrımın bir doğa bilimcisiydi. 1902 yılında yazmış olduğu Mutual Aid (Karşılıklı Yardımlaşma) isimli kitabında, var olma mücadelesini herkesin herkese karşı olduğu bir durum olarak değil, organizma yığınlarının düşman bir çevreye karşı yürüttükleri mücadele olarak değerlendirmiştir. Dayanışma
Sayfa 56 - Akılçelen KitaplarKitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.