Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Cumhuriyetimizin 100. Yılında Sait Faik Abasıyanık.
Öykü, yazarın perspektifine teslim olmaktır. Bu teslimiyet, çok değerlidir. Ben sadece Sait Faik Abasıyanık'ın perspektifine teslim olmami kendisine de teslim olmaktan gurur duyarım. Cumhuriyetin 100. Yılında kitap okuma alışkanlığımız halen daha devam ediyor ise, bunun başlıca mimarlarından, tuğlası en kalın olan bana göre Sait Faik Abasıyanık'tan başkası değildir. Bu kesinlikle öznel bir görüştür. Hiç Sait Faik Abasıyanık okumamış okur da olabilir. Ancak okurun diğer okuduğu kitabın yazarı muhakkak Burgazada'da annesi ve köpeği ile yaşayan bu adamdan etkilenmiştir. Albert Camus, Sartre gibi yazarlar henüz tercüme edilmemişken Sait Faik buradaydı. Sinağrit Baba ve Plajdaki Ayna en sevdiğim iki öyküsüdür. Bugün Türk Edebiyatından alnımız açık, göğsümüzü gere gere bahsediyorsak en büyük pay sahibi Sait Faik Abasıyanık'tır. Teşekkür Ederim. Posta Müvezzili.
Öyküler
Öykü okumayı çok severim. Hatta belki de en sevdiğim edebi tür öykü olabilir. Ve liste yapmayı da çok seviyorum. O zaman en sevdiğim öykülerden bir liste: 1. Sinağrit Baba -
Sait Faik Abasıyanık
Sait Faik Abasıyanık
2. Kasım ile Nasır -
Murathan Mungan
Murathan Mungan
3. Aziz Bey Hadisesi -
Ayfer Tunç
Ayfer Tunç
4. Çikolata -
Orhan Kemal
Orhan Kemal
5. Ayran -
Sabahattin Ali
Sabahattin Ali
6. Ateş Yakmak -
Jack London
Jack London
7. Son Yaprak -
O. Henry
O. Henry
8. Akademi İçin Bir Rapor -
Franz Kafka
Franz Kafka
9. Palto -
Nikolay Gogol
Nikolay Gogol
10. Timsah -
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
Reklam
Kim bilir sonuna kadar bir imtihandan kurtulacaktı. Sinağrit Baba böylesine asla rastlamamıştı. Ölmeden evvel adama tekrar baktı. Namuslu, yürekli, eli bol ölecek bu insanın hakikatte korkakların en korkağı, namussuzların en namussuzu bulunduğunu alnından okuyordu. Bu adam o denli talihliydi ki, daha ikiyüzlülüğünü kendi kendisine bile duyacak fırsat düşmemişti. Yoksa Sinağrit Baba yakalanır mıydı? #Sinağrit Baba
Sait Faik Abasıyanık
Sait Faik Abasıyanık
“Bir insan ne zaman ölür?” sorusuna Romalılar, eski bir taş yazıtta şöyle yanıt vermişler: “Onu en son anan insan öldüğü zaman...” Sadece sevgini ver, Sait Faik'in "Sinağrit Baba" adlı hikâyesindeki örtük ileti gibi iyilikle git bu yalan dünyadan...
Sinağrit Baba
“Sinağrit ve mercanlar şehrinin göbeğinde şimdi tatlı tatlı sallanan on beş tane fener vardı. Öteki kovuklardan mercan balıkları çıkıyor, fenerlerden birine hücum ediyor, budalaca yakalanıyorlardı. Gözleri büyümüş bir halde yukarı çıkarken dönüp tekrar aşağıya kadar geliyor, yukarıdaki dünyayı görmeye bir türlü karar veremiyorlardı. Sinağrit Babaya büyüyen gözleriyle, “Bizi kurtar şu lanetlemeden” der gibi bakıyorlardı. Sinağrit Baba düşünüyordu. Gidip o yakamoz yapan ipe bir diş vurdu muydu, tamamdı. Ama hiçbirini kurtarmıyor, hareketsiz duruyordu. Sinağrit Baba onları kurtarmanın bu kadar kolay olduğunu biliyordu ama, bildiği bir şey daha vardı. O da ister su, ister kara, ister hava, ister boşluk, ister hayvan, ister nebat aleminde olsun, bir kişinin aklı ile hiçbir şeyin halledilemeyeceğini bilmesidir. Ancak bütün balıklar oltaya tutulan hemcinslerini kurtarmanın tek çaresinin koşup o yakamoz yapan ipi koparmak olduğunu akıl ettikleri zaman, bir hareketin bir neticesi ve faydası olabilirdi. Yoksa, gidip Sinağrit Baba oltayı kesmiş, biraz sonra Sinağrit Baba tutulduğu zaman kim kesecek? Kim akıl edecek yakamozu dişlemeyi?..” (Sait Faik Abasıyanık, Sinağrit Baba)