Kadın Çalışmalarında yararlanılabilecek kaynaklara ilişkin yaptığım araştırmada Ankara Üniversitesinin hazırlamış olduğu bir kaynakçaya ulaştım faydalanmak isteyenler için bu ileti altında paylaşıyorum:
link:
Arjantinli yazar Manuel Puig, Buenos Aires
vilayetinde doğdu, Buenos Aires Üniversitesi felsefe bölümünden mezun olduktan sonra film arşivcisi ve editör olarak çalışmaya başladı. Burs alarak İtalya`ya gitti. Puig TV şovları ve filmler için senaryo yazarı olmak istiyordu. Bu asla gerçekleşmedi ve 1960`larda Arjantin`e geri döndü. İlk romanı Rita
DİPÇE :
Tezer Özlü'nün Almanya’da yaşadığı yıllarda, 1980 sonrasında Türkiye'deki dergilere, çoğunlukla Milliyet Sanat dergisine gönderdiği yazılardan oluşan bir seçki bu eser.
Dönemi için haber-bilgi niteliğindeki bu yazılar aynı zamanda Türk okur için ufuk açıcı entelektüel çalışmalar özelliğini taşıyor.
Sinema kültürüne edebiyat kadar vakıf olmadığımdan Tezer'in dikkatli gözlemlerini ve bazen de doğrudan aktarımlı pasajlarını değerli katkılar olarak hafızama kaydettim.Onun sanata ve edebiyata özenli yaklaşımına hayran olmamak mümkün değil.
Konusu; ekseriyetle dünya edebiyatı ve sinemasından oluşan yazıları 80'li yılların gündemi olarak düşünebilir okur.
Tezer, Avrupa'da yaşayan Türklerin sanata ve edebiyata olan uzaklığından yakınıyor. Bu sitem dahi güncelliğini korurken, eseri yazıldığı döneme hapsetmek yazara haksızlık olur kanaatindeyim.
"Dünya acılı olduğu için yazılır, duygular taştığı için yazılır....çünkü insanın kişisel özgürlüğü kendi dünyasına egemen olmasıyla başlar..." diyor yazılarından birinde, niçin yazdığını ifade etmek maksadıyla.
Onun yazma ediminin gerekçeleri aynı zamanda okuma arzumuzun paydası olamaz mı?
"Yeryüzüne Dayanabilmek İçin"
İlk sayısından itibaren Türkiye’nin tüm seslerini sayfalarına taşıma titizliği ve enerjisiyle öne çıkan İzdiham, yepyeni bir tasarımla okura sürpriz yapmaya devam ediyor. Ses getiren kapak tasarımları, etkileyici yazı ve şiirlerle dikkat çeken popüler edebiyat dergisi İzdiham, Eylül-Ekim sayısında “AYRILIK ELMAYLA BAŞLADI” sözü ile yeni bir döneme
"Kırsal bölge insanıyım ben: uzun süre köyde yaşayan geleneksel kırsal bölge insanlarından bir köylü. Çok küçük yaşta başladım çalışmaya. Savaş zamanıydı; okumayı tamamlayamadık. Yedi yıl okula gittim, sonra çalışmaya başladım. On dört yaşımda. Sonra da askere gitme zamanı geldi; donanmaya girdim. Sinematografi Enstitüsü ancak bundan sonra
Resim nasıl geleneksel görevlerinin birçoğunu fotoğrafa bırakmak zorunda kaldıysa, romanın işlevlerini de röportaj ve kültür endüstrisinin araçları (Media), özellikle de sinema devralmıştır.
Sözü dönüp dolaştırıp Arsenal'e getiriyorsun ya, hakikaten ateşli taraftarsın Hornby.
Bu haftaki konumuz, kitapçıdan bu defa aldığım şu kitaplar ile ilgili...
Hornby'nin bir derginin köşesinde yazdığı yazılardan oluşuyor Shakespeare Para İçin Yazdı kitabı. İçinde yok yok! Edebiyat, sanat, psikoloji, sinema, futbol (özellikle Arsenal), müzik... Kitabın güzel olan yönü, eleştirdiği kitaplardan yola çıkarak okumak isteyebileceğimiz kitap adlarına ulaşabilmemiz. Tabii öncelikle bahsettiği kitaplardan hangilerinin dilimize çevirilmiş olduğunu öğrenmek için tarama yapmamız gerekiyor.
Tam bir köşe yazarı gibi yazdığı kesin. Nasıl olur köşe yazarı? Kesin tanım yapamam ama bildiklerimizden yola çıkarak; belli bir çizgide yürümeden, o ana kadarki elde edilen bilgileri bir önceki yazdıklarından ayrı, güncel konular olarak tanıtım yazıları diyebilirim.
Şimdilerde bu işlemleri kimi haber programlarının başlangıcında ya da sonunda yapıyorlar. Değişiklik olsun diye onların amacı. Hornby ise temeline edebiyatı yığıyor. Bunun üzerine diğer her şeyden biraz biraz ekliyor.
Ne yalan söyleyim bu kitabı yanlışlıkla almıştım. İçeriğini bu şekilde olduğunu bilmiyordum. :) Ama iyikide almışım.En azından Tezer Özlü ile tanışmış oldum.
Tezer Özlü'nün çeşitli gazetelere ve dergilere yazdığı, kitap, dünya edebiyatı, sinema ve tiyatro ile ilgili yazıları içermektedir. İçeriğinde Franz Kafka ve Stefan Zweig hakkında alıntılar ve bilgiler mevcut.
Sinema ve tiyatro söyleşileri sıkıcıydı. Bazı yabancı yazarlarla sohbetleride öyle, aslında genel anlamda sıkıcı bir kitaptı. :) Saygılar
Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
imrendiğin, öfkelendiğin
kızdığın ya da kıskandığın diyelim
yani yaşamışlık sandığın
Yarım kalmıştı. Tamamlandı...
İnsan zaaflarının ne olduğunu bilmeli, bilmekle kalmayıp onları kontrol de edebilmeli. Anlatımıyla beni hikayesinin içinde yaşatan, kahramanlarının kimiyle kavga ettirip kimine de sevgiyle bağlanmama sebep olan kitapları son cümlesini görene kadar soluksuz okumak da benim zaafım. Biliyorum ama kontrol edemiyorum. Şu
Kimera Yazıları, bilimsel ve özgün içerik üretimini desteklemek ve ulaşılabilir kılmak amacıyla kurulmuş, psikoloji bilimi ve alt dallarına dair derleme, eleştiri ve düşünce yazılarının yayınlandığı online bir psikoloji dergisidir. Kimera’nın yayın çizgisi, psikoloji merkezli olup; disiplinlerarası çalışmaları da içermektedir. Bu alanlar, edebiyat, felsefe, sinema, antropoloji, sosyoloji vb. alanlar olabilir.
İçeriğe erişmek için link:
kimerayazilari.com
Kitap iki bölüm halinde ayrılmış ve bu bölümlerde bir çok alt başlıklara yer verilmiştir. Kitap hakkındaki değerlendirmemi sona bırakıp öncelikle seçtiğim bazı başlıklar çerçevesinde kitabı irdelemeye çalışayım.
Birinci Bölüm: Film Eleştirisinin Kurumsal Çerçevesi
-Film Eleştirisi Nedir?
Çeşitli eleştiri tanımlamaları yapılmış olup, eleştirinin
Seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırdım derdi resim yapmayı sevdiğim halde denizin mavisini bilmezdim yaprağın yeşilinin her mevsimde değiştiğine dikkat etmemiştim seni tanıdıktan sonra o güne kadar tabiat resmi yapmayı sevmediğim halde bir ağaç bir yaprak küçük bir ot bile çizmiş olmadığım halde ve
Yazarın da, okurun da sahiciliği kaybolmuş gibi geliyor bana. İhtiyarlar gibi konuşmayı sevmiyorum ama hem yazarlar-şairler açısından hem de okur dediğimiz o bilinemez dert ortaklarımız açısından sanırım bir büyü bozuldu: O ayın dergileri geldi mi diye bir hafta boyunca her gün kitapçıya gitmek heyecanı kaç insanda sürüyor bilmiyorum... ya da şiirleriyle, yazılarıyla büyüdüğün bir şairi, yazarı göreceğim diye polis hafiyesi gibi gittiği mekânları, kitapçıları araştırıp uzaktan olsun görebilme, tanışabilme tutkusu... ya da yazarlar-çizerler-şairler olarak o ayın dergilerini ortaya yatırıp uzun uzun yayımlanan yazıları, şiirleri tartışmak... İletişim çağı dediğimiz bu yalnızlar hapishanesi sanırım edebiyat ortamını da kendi üstüne kilitledi. “Ortam”ın ilişkilerinde temas kalmadı; el teması, göz teması, ses teması... tınısı, duygusu, jesti, mimiği olmayan, sessiz sinema misali bir dünya insan sıcağının yerini aldı!