Zamanın hayatımızdan su misali geçip gittiği dönemleri vardır hepimizin. Yürek yangını tüketir sizi de zamanla. Nasıl geçtiğini anlamazsınız ve ne olursa olsun pişmanlıklarınızın bir adım gerisi yoktur. Dipte hissedersiniz, içinizde açılan yara acıyla kavrulur ve daha da beter eder adamı. Gelin görün ki, sevgiyi, aşkı, tutkuyu; yani biz eden, ruhumuzun esaret kapılarını açıp bizi özgür bırakan bu yüce duyguları hep böyle kazırız içimize bir çoğumuz. Çoğu kez yanlış yaşanmışlığın keşkeleridir omzumuza binen. Oysa severseniz,özel hissedersiniz. Ne yüce bir duygudur sevmek. Ne insancıl bir duygu. Herkes sever sevmeyi ama sıradan sevmek değil bu, özelikle bunu yerleştirin aklınıza... Sebepsizce, içinizden çığlıklar yükselircesine, gökkuşağı altında bir kaç poz yaşamanın hayaliyle yağmurda sırılsıklam dans ederek. Çıkarsız, saf sevmek. Bilerek ve isteyerek. Başkası için değil, sizin ruhunuza hizmet.
İşte böyle severseniz bir gün. O günü gelecek keşkelerinize ve maziye dönüp günah çıkarmalarınıza veda ettiğiniz gün olarak ilan edebilirsiniz.
Sevmek güzeldir. Başkalaştırır insanoğlunu, yüreğini yoğurur ve yeniler ruhunu.
Bırakın hayatla inatlaşmayı, gevşeyin, hayatla dost olun ki sizi aç bırakmasın, tabağınızda birkaç lokma sevgi yoksa işte o zaman inatçı, kavgacı ruhunuz çıksın ortaya. İnadına sevin, inadına doyurun ruhunuzu ve kavganızı edin halsizlik alın ifadesini. Ki anlasın ne demekmiş koca bir dünyada bir başına bırakmak sizi.