Kitabı 14 saatte kesintisiz okuyarak bitirdim. Elimde kitabı gören bir arkadaş kendisinin bu kitabı yarım bıraktığından ve böyle başarı hikayeleri okumayı sevmediğinden bahsetti.
Bu roman bir kişisel gelişim kitabı değil, başarı hikayesi olarak değerlendirmiyorum.
Birkaç karakterin çok sıradan hayatlarının ve duygularının anlatıldığı bir roman sadece. Bir yandan da hayatın ta kendisi. Sıradan ve basit bulanlar olacaktır, bir özgünlüğü yok zira, çünkü hemen hemen her gün bir yerlerde buna benzer hayatlar yaşanıyor. Bizzat içinde olduğumuz sahneleri var.
Kitaptan ne beklediğinizle alakalı aslında; heyecanlı bir suçlu kovalama değil, fantastik bir dünyayı anlatmıyor, dolayısıyla fazla merak uyandırmıyor, bir sonraki sahneyi tahmin etmek zor değil, bilimsel şeyler söylemiyor, söyledikleri tartışılabilir şeyler, öyle altını çizdiğim veya durup biraz düşündüğüm afili cümleleri yok.
Ama benim için önemli olan bir şeyden bahsediyor, insandan.
Kitabı okurken insanı görebilirsiniz, tüm duygusuyla orda. Korkuyor, umut ediyor, seviyor, aldatılıyor, aldatıyor, hayalkırıklığı yaşıyor, yanlış anlıyor, güveniyor, af diliyor, affediliyor...
Bir kitap size bu duyguları gösterebiliyorsa, insanı tanımanıza katkı sağlıyorsa önemli sayarım. İnsana yakından bakmayı seviyorum.
Bilhassa romanları sevme nedenim de budur. İnsanı anlatması.
Kolayca okunacak, tatil kitabı kategorisinde hafif bir roman, karakter analizleri ve kurgu ise bir tatil kitabına göre iyi, gözlemleri gerçekçi, kitabı değerli kılanın bu olduğunu düşünüyorum daha çok.
Bu tarzı sevenlerin zevkle okuyacağını söyleyebilirim.