-Sarılmak sevme sanatıdır.-
Sarılmanın hası, bilekçe değil yürekçedir.
Sarılacaksanız yürekçe sarılın…!
.
İlk ve son defa görüyormuş gibi
Sık sık, sıkı sıkı sarılın sevdiklerinize.
Sarılmak ayakları yerden kesmek,
nefesi nefese vurmaktır.
Gönlü fethetmek, sağ yana da bir kalp koymaktır.
Sarılmak, yarayı sarmak, hasreti orta yerinden
Yıllar boyunca övünüp durduk insanın "düşünen" bir varlık olmasıyla. Öleceğini bilen, irade sahibi, özgür, kendini konuşarak ifade edebilen bir varlık. Tarif edilemeyecek ayrıcalıklar değil mi?
Kimi ayrıcalıklar aynı zamanda tarif edilemeyen acıları da getirir beraberinde.
Sevdiğiniz birini düşünün meselâ, hasta yatağında, belki ona
Meseller " kitabında şöyle diyordu; "Sanırım dünyanın sonu, her şeyin bir şaka olduğunu sananların yükselen alkışları arasında gelecek."Savaşlar, açlıklar, salgınlar, ölümler, katledilen hayvanlar. Yanan bir dünya, kan kusan bir doğa. Ve bir tiyatro gibi sanki olup bitenden habersiz seyreden biz insanlar.
Fakiri neden ezersin?
Müslümana neden saldırırsın?
Ateisti neden dışlarsın?
Yahudiyi neden öldürürsün?
Savaşı neden başlatırsın?
Hayvana neden eziyet edersin?
Neden insan olmazsın?
Öleceksin birgün... Yok olup gideceksin...
Ne bu iktidar mücadelesi? Güç gösterisi?
Çok değil yüz yıl sonra bütün varlığım yok olacak.
Ve bir yüz yıl sonra da mezarım
Yüksel güneş, sen de çağır şarkılarını.
Bir ışık gelir de ikimizi yüreğinden aydınlatır.
Bakarsın aşk bir kez daha huzur bulur.
Seninle düşlerdeki sevinci ıslatmadık mı?
Kirpiklerimizden dökülen bulutlar senindi.
Hani eskimeyen, hani duygularına tercüman olan.
Bir aralık dünyanın içinde sancı tutan.
Nasıl yaşanıyorsa öyle devam eden bir
Yeğenim henüz iki yaşında, adı Muhammed. Parka doğru yol alıyoruz. Ailenin ilk torunudur kendisi. Bir dediği iki edilmiyor haliyle. Parkta oynayan çocuklar görüyoruz. Hallerine bakınca Suriyeli ya da Afgan olduklarını anlıyorum. 3 çocuk kendi aralarında top oynuyorlar. Topları bizim tarafa doğru geliyor. Tam yanımıza gelince Afgan oldukları belli