“... aşkı öğrenmek için yanlış yapmak ve sonra da bu yanlışı düzeltmek gerekiyor. "
Sayfa 182 - İş bankası kültür yayınlarıKitabı okuyor
Ayrıca belli aralıklarla yaşadığım başka bir şey daha vardı: Yaşamakta olduğum anı, daha önce yaşamışım hissi. Daha sonra bana buna dejavu dendiğini ve nispeten normal sayıldığını söyleyeceklerdi. Fakat o zamanlar bunu bilmediğimden, kendimi hayaletler dünyasında yaşar gibi hissediyordum.
Reklam
Sirk hayvanları gibi itaat etmiyoruz tabii. Çelişkilerimizi görmemek için, yaptığımıza akılcı bir kılıf uyduruyoruz. Dengesi bozulmuş bir demok­rasinin hemen akabinde gelen bir askeri diktatör, gözden düşmüş siyasal partilere daha birkaç hafta önce üye olan, bu partilere oy vermiş olan insanlar tarafından çoğunlukla alkışlanır. Korkuyoruz, itaat ediyoruz ve ayakta kalıyoruz. Adomo, Horkheimer ve Frankfurt Okulu, insanlarda ya de­mokratik ya da otoriter bir kişilik bulmaya çalıştıklarında, tü­müyle yanılgıya düşmekteydiler. Onların çalışmaları, II. Dün­ya Savaşı'ndaki tarafları yansıtıyordu. Faşistlerin otoriter kişi­liğe, faşizm karşıtlarının da demokratik bir kişiliğe sahip ol­duklarını iddia ediyorlardı. Bu kadar basit. Kuzey Amerika'da daha sonra yapılan araştırmalar gösterdi ki, onların demok­rat sandığı Amerikalılar, savaştan sonra bile, Almanların sa­vaş öncesinde olduğundan daha da fazla Yahudi düşmanıy­dılar. Kötülük, düşmanın özelliklerinden ya da kişiliğinden çok, hepimizin içindeki "düşman" kavramı içinde saklıdır. Bronfenbrenner, örneğin Amerikalıların ve Rusların bir­birleri hakkındaki düşüncelerinin tıpatıp eşleştiğini gös­terdi. Her ikisi de birbirini aynı kötülüklerle tanımlıyorlar.
Sayfa 81 - İletişim Yayınları, 47. Baskı, Çev. Zehra Gençosman-Ömer Madra
Güçlü bir el silkeledi beni sonra Sanırım Tanrı’nın eliydi. Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan. Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi, Çok şey görmüşüm gibi, Ve çok şey geçmiş gibi başımdan, Ah… dedim sonra Ah!
Bir ülkede hain sayılan biri, başka bir ülkede kahraman sayılabilir. Çağımızda bu, özellikle Sovyetler Birliği ve ABD için geçerlidir. Ama her iki toplumu da özgürlükten yok­sun olmakla suçlayan biri (Stalin'in kızı Svetlana gibi örne­ğin; önce ülkesini terk ederek ABD'ye sığınmış, sonra yeni­den Sovyetler Birliği'ne ve en sonunda İngiltere'ye geçmişti) hiçbir toplumun kahramanı olamaz - çünkü tüm toplum­ların sahte kahramanları vardır. Kahramanlar, bir McDo­nald's hamburgeri kadar açık seçik tanımlanmış ve standart­laştınlmışlardır. Kahraman tüm ayrıntılarıyla, bir toplumun tüm ön yargılarını ve değer yargılarını karşılamak zorunda­dır. En büyük Hristiyan kahramanı İsa'yı ele alalım. Tas­virlerinde, ten ve göz rengi, görüntüsünün sergilendiği ye­re göre değişir. Böylece, İskandinavya'da İsa mavi gözlü sarışın bir Sakson iken, Akdeniz'de esmer tenli bir Sami'dir. Kaç Hristiyan, gerçekte olması gerektiği gibi sünnetli bir İsa ha­yal eder?
Sayfa 79 - İletişim Yayınları, 47. Baskı, Çev. Zehra Gençosman-Ömer Madra
"Erkekler ne tuhaf! Kuşkusuz bir hafta sonra unutacakları bir kelime yüzünden birbirlerini kesmeye ve yalnızca hayatlarını değil, vicdanlarını ve başkalarının iyiliğini de feda etmeye razılar, hem de kendilerini..."
Reklam
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.