56 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Mecburiyet Zweig'in savaş karşıtı görüşlerinin bir başkaldırısı niteliğinde.I. Dünya Savaşı sırasında yaşananları Ferdinand üzerinden ideolojileriyle aktarmıştır.Ferdinand savaşa katılmak istemediği için ülkesinden ayrılıp İsviçre'ye yerleşmiş bir asker kaçağıdır.Bu kaçışı aslında kendi iradesinden kendi boyun eğmişliğinden bir kaçıştır.Çünkü:
Mecburiyet
MecburiyetStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202162,7bin okunma
84 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Bile bile sevmek
Yaşamak sessizce. İki kavram ile karşılaşıyoruz. İkisi de bir yandan sorgulamalara bir yandan da acılara bulanmış. Yaşamanın anlamını kaybetmekte buluyoruz. Hani değerini anlamanın kaybetmekten geçtiği o bilindik ama kulak kapatılan o gerçeklikten. Yalnızlığı ise birinin yanında bulduğumuz huzuru artık başka hiçbir yerde bulamadığımız zaman yaşıyoruz. Bizi yalnızlıktan kurtaran eşyalar, nesneler ve hatta insanlar değildi. Bu kadar yalnız insan varken hala yalnız olabilmemiz işte bundandır. Yalnızlık ortak paydaları paylaşacak birilerini bulamamaktır. İşte şairimiz bu gerçekleri acı bir tecrübe ile öğrenmiştir. Hatice’sini kaybetmekle… Nedir ki güzellik? Saklayabiliriz onu 2 kısa 2 uzun çubuk çerçeveler arasına ama aynı huzuru verir mi hala güzelliği taşıyan insana dokunamadıkça? Güzellik göreceliydi ama güzeli gören gözlerin kişiye verdiği hisler özeldi. Bu özelden mahrum etmek güzeli güzelliğinden mahrum etmezdi ama artık gören gözlere kabuslu geceler yaşatmaya yeterdi. Sevmek sahipken cennetleri kaybettiğinde de cehennemleri yaşamaktı. Cennetlik bin yılımız olsa da sevgiyle, kaybetmekle başlayan ilk dakikalar bile unutturuyordu o huzurlu bin yılları da dakikalar artık bin yıllık acılara denk geliyordu. İnsan ya sevmemeli, ya da severken göze almalı kaybedeceği günü. Sevmemek akıllıca olurdu. Kaybedeceğini bile bile sevmek ise asıl sadakat. Bir dost tavsiyesi olarak görün bunu. Sevdiğinizden ayrıldıysanız uzak durun bu eserden. Lakin bu ayrılık mekanlarla değil zamanla denkleşen türden olmalı. Bir şekilde ulaşabileceğiniz kaybetmelerden bahsetmiyorum. Sonsuz hiçliğe yol almış yolculardan olmalı bahsettiğimiz.
Yaşıyoruz Sessizce
Yaşıyoruz SessizceŞükrü Erbaş · Kırmızı Kedi Yayınevi · 201613,1bin okunma
Reklam
252 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
14 günde okudu
Ankara bu ay atölye çalışmamızda inceleyeceğimiz bir kitap.Kitabı ilk okumaya başladığımda çok hoşuma gitti.Milli Mücadele yıllarını ( Ankara'sını) anlatan bir kitap okuyacağımı düşündüm.İkinci bölümde savaş sonrası yıllara atladığını görünce şaşırdım. İlk bölümün karakterlerinden kahraman Miralay Hakkı Bey'in komisyon alan bir aracıya dönüşmesi ( Meclis İdare Reisi iken) çağdaşlaşmayı bol içkili danslı partilerlerde araması şaşırttı beni.Aynı şekilde ilk bölümdeki milletvekili Murat Bey de sosyetede yer kapma mücadelesi veren, arsa spekülasyonu ve taahhüt işleri ile zenginleşen samimiyetini kaybeden bir şahsa dönüşür. Tutucu Şeyh Emin bile kendince modernleşir. Cumhuriyet sonrası, ideallerin terkedilip yozlaşması anlatılıyor ikinci bölümde. Üçüncü bölümde ise Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun görmek istediği hayali Ankara anlatır. Romanın kadın karakteri Selma Hanım'ı çok takdir ettim.Her bölümde başka biri ile evlidir.Kafasına uymayan erkeği boşar.️Son eşi Neşet Sabit idealisttir. Yakup Kadri Neşet Sabit'in bakan olmak için CHP'den ayrılıp, DP'ye geçişini Panorama kitabında anlatıyormuş.Onu da okuyacağım umarım. Yüz Yılın 100 Türk Romanı kitabında Fethi Naci'nin Ankara romanı üzerine oldukça sert bir eleştirisi var. Naci'ye göre Ankara romanı Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun en kötü romanıymış. "Tek şefe sonsuz bir hayranlık, halka ve demokrasiye inançsızlık, o dönemin çoğu yazarları gibi Yakup Kadri'ye de egemen." diyor Fethi Naci. Bir tez romanı denilebilir sanırım Ankara için.
Ankara
AnkaraYakup Kadri Karaosmanoğlu · İletişim Yayınları · 20183,588 okunma
68 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Aşk'ın naif hali...
Kısacık kitaba sonsuz duygu ve koca bir yaşam sığdırmayı başaran yazar deyince aklıma Stefan Zweig’dan başkası gelmiyor artık. Satranç ile beni fazlasıyla etkileyen yazar, “Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu” ile kendi çektiği çıtanın ötesine geçmeyi başardı bile. Bir erkeğin, adından bile bahsetmeyen bir kadının ağzından, aşkı böylesine naif ve ince
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Bilinmeyen Bir Kadının MektubuStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022227,4bin okunma
272 syf.
9/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Şubat ayından bu günlere kadar süren uzun bir yolculuğumuz oldu Fosforlu Cevriye ile. Araya deprem ve sonrasında gelen hiçbir şey yapmama, okuyamama isteği ile elimde süründü de süründü. Sonrasında aylık okumalara eklesem de hep asıl listeyi okumak isteyince garibim Cevriye yine sona kalmıştı ki geçtiğimiz ay bu döngüye son vererek artık yolculuğumuzu nihayete erdirdik. Fosforlu Cevriye, Galata'nın en namlı fahişelerindendir. Anne babasının kim olduğunu bilmeyen, kendini bildi bileli sokaklarda büyüyen bu sebeple de yıldızlardan düştüğüne inanan biridir. Her erkeğin bazen rüyalarında bazen yatağında olan Cevriye bir gün adını bile bilmediği bir civana gönlünü kaptırır. Hayatı boyunca koynuna girdiği erkekler de dahil olmak üzere tanıdığı herkes tarafından bir değer görmeyen Cevriye bu civandan hiç tanışmadan gördüğü değer karşısında çok etkilenir. Dünya üzerinde bir varlığı, varlığının bir kıymeti olduğunu onun sâyesinde anlar. Ancak girdiği hapis ve sonrasında aldığı sürgün sebebiyle ayrılmak zorunda kaldığı bu civan ile yolları tekrar kesişmişken sonsuza kadar ayrılır. Uzun sürede okumuş olsam da çok çok severek okudum. Bunun yanı sıra Suat Derviş gibi bir değerin kalemini geç de olsa tanımış olmak büyük keyifti. Son zamanlarda bu kadar popüler olmasına da çok memnunum. Edebiyatımızda böyle bir değerin göz ardı kalmış olması özellikle biz Edebiyat öğretmenleri için utançtı ama şimdiler de gereken değerin verildiğini görüyor ve çok seviniyorum. Yesilçam tarzı kitaplar okumayı seviyorsanız mutlaka Suat Derviş okuyun derim.
Fosforlu Cevriye
Fosforlu CevriyeSuat Derviş · İthaki Yayınları · 20211,578 okunma
632 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Ah Oblomov ah.. Öyle bir karakterdin ki hem çok sevdim seni hem çok kızdım sana.. Rusya'da "Oblomovluk yapma" diye bir deyim bile olduğunu duymuştum fakat bu kadarını beklemiyordum. Oblomov; yatmak için dünyaya gelmiş diye tanımladığımız insanlar var ya onları bile solda sıfır bırakan, hiçbir iş yapmayan, çorabını bile uşağı giydiren,
Oblomov
Oblomovİvan Gonçarov · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202139,9bin okunma
Reklam
427 öğeden 161 ile 170 arasındakiler gösteriliyor.