“Niçin? Niçin, gerçek aşklarda geride kalan, kendini öldürüp de peşinden gitmiyordu o sevilenin? Yalnızca, yaşayanın öleni gömmesi gerektiği için mi? Bir ölümden sonra yerine getirilmesi gereken belli birtakım törenler olduğu için mi? Geride kalan, bir sahnede bir süre görünüp her an sonsuz bir zamana doğru uzuyormuş ve bir sürü göz kendisini seyrediyormuş gibi olduğu için mi? Yerine getirmesi gereken bir işlevi olduğu için mi? Ya da kim bilir, arada aşk olunca, dul kalanın, sevilen kişinin yeniden dirilmesini beklemesi gerekiyordu - yani gitmiş olan gerçekten ölmüş olmuyordu da büyümeye devam ediyordu, yaşayanın ruhunda ikinci bir yaşam niçin yaratılıyordu? Niçin?”
Sayfa 133
Ergen gibiyiz, ne çok arkadaş yitiriyoruz. Bir dönem yakınımızda olan arkadaşlarla çeşitli nedenlerle kopuyoruz. Kimi evlenip ya da boşanıp uzaklaşıyor, kimi ülke ya da kent değiştiriyor, kimiyle uyuşamadığımızı anlıyoruz. Yerlerini yenileri alıyor. Sonra onlar da yerlerini yeni arkadaşlara bırakıyor. Kavgalar, küslükler, kıskançlıklar, çekememezlikler. İşin en acıklı yanı da gidenlerden pek iz kalmıyor geride. Niye kopulan arkadaşlardan bende bir iz kalmıyor, onu da anlamıyorum, hiç mi derin bir şey oluşmuyor aramızda?
Sayfa 240Kitabı okudu
Reklam
kim
Kim olduğunu bilmeyen ben, ne bileyim olacağım şeyi? Düşündüğüm şey mi olacağım? Ama öyle çok şey düşünüyorum ki! Ve tarih kaydetmeyecek, kimbilir tekini, Gübre, gelecekteki onca fetihten sonra gübre kalacak geride.
Derin çil çil uzanıyor koy; üstünde en ufak bir kıpırtı yok. Fakat çektiriden, fazla tuzlanmış iki balık atıldı mı mavnalar biraz daha denize giriyor, bu yüzden suda zarif halkalar genişliyordu. Bu ince çizgilerin resmini yapabilseydim; sonra uçan denizkuşlarının suya düşürdükleri gölgelerin resmini yapabilseydim! Bir soluk bırakışın yarattığı gölgeler gibiydi bunlar; kadifeye hohlamak gibi. Koyun ta içerlerinde bir karabatak yükseliyor, suya değercesine bütün adaları geçip açık denize ulaşıyor. Sanki titrek bir R bırakıyor geride. Uzun, katı boynu çelikten adeta, mermiye benziyor. Kuşun kaybolduğu yerde, işte bir yunus balığı yuvarlanıyor suyun üstünde, kalın kadifede takla atar gibi. Güzel bunlar.
Belki senin dediğin gibi, biz onlardan ne kadar ne f ret ediyorsak, onlar da bizden o kadar ne f r et ediyordur. Ama bir tarihçi olarak, bugün onlarla aramızda çok eşitsiz bir ilişki bulunduğunu kabul etmelisin. Dört yüzyıldır biz bir tek Batı ülkesini işgal etmedik, hep onlar bizi istila ediyor, onlar bize kanunlarını dayatıyor, onlar bize boyun eğdirip sömürgeleştiriyor, onlar bizi aşağılıyor. Bizim tek yaptı­ ğımız sürekli maruz kalmak ... Ama. hakikat ve nesnellik kaygısı taşıyan sen, tarihçi, bizi aynı ke f eye koyuyorsun. 'Biz onlardan ne kadar ne fret ediyorsak, onlar da bizden o kadar ne fret ediyor ... ' İki taraf da kusurlu, öyle mi? "Fransızlar Cezayir'e çıkarma yapıyor, ülkeyi ilhak ediyor, kendilerine direnen herkesi ka tlediyor, sanki o top­ rak kendilerine aitmiş ve yerel halkın varlık nedeni itaat edip uşaklık yapmakmış gibi davranan Avrupalı bir nüf u­ su getirip iskan ediyorlar. Ama iki taraf da kusurlu, öyle mi? Orada yaşayanları Arapçadan ve İslam' dan vazgeçir­ mek için her türlü olanağı kullanıyorlar. Sonra, yüz otuz yıl sonunda, geride mahvolmuş, yıkılmış, bir daha topar­ lanamayan bir ülke bırakarak çekip gidiyorlar. Ama sana göre, iki taraf da kusurlu, öyle nıi? "Yahudiler kitle halinde Filistin' e göç ediyorlar, ora­ da yaşayanları kovup topraklara yerleşiyorlar, insanlar bir gün içinde vatansız kalıyor ve yarını yüzyılı aşkın bir sü­ redir mülteci kamplarında yaşıyorlar. Ama sana göre, iki tara f da kusurlu, öyle mi?"
Sayfa 318 - YKY
“Anne, babamın canı cehenneme gitti diye mi ağlıyorsun?” “Bacak kadar boyunla her işe karışma!” diye azarladı beni. Eşyalarımı ortada bırakınca kızıyor bana,“Kazık kadar adam oldun, hâlâ kıçını topluyorum!” diye bağırıyor. Sonra bir şey sorunca böyle tersliyor. Bacak kadar boylu kazık kadar adam nasıl olur İnci?
Reklam
1.000 öğeden 881 ile 890 arasındakiler gösteriliyor.