O hafta içinde kıyı bölgesinin çeşitli yerlerinde, Albay'ın on yedi oğlu, alınlarındaki küllü haç işaretlerine nişan alan bilinmedik katiller tarafından tavşan avlanır gibi vuruldular.
Spoiler içeriyor olabilir emin değilim.
Şimdi kendi kendisiyle gurur duyma zamanıydı, şimdi yaptığı şeyi yapabildiği, en sonunda cesaretini toplayıp bu yaşama veda edebildiği için. Ne büyük bir sevinç! Üstelik her zaman düşlediği biçimde yapıyordu bu işi ; hiçbir iz bırakmayan uyku haplarını kullanarak.
--- SPOILER İÇERİYOR OLABİLİR!!!!!! ---
--- SPOILER İÇERİYOR OLABİLİR!!!!!! --- :)))
Tam olarak buradaydı, diye hatırladı kraliçe. Janos Slynt, Ned Stark’ın kafasını saçlarından tutarak havaya kaldırmıştı, Stark’ın hayat kanı merdivenlerden aşağı akmıştı, o andan sonra geri dönüş olmamıştı.
Hatıralar çok uzak görünüyordu. Joffrey ölmüştü, Stark’ın bütün oğulları da öyle. Cersei’nin babası bile can vermişti. Ve şimdi Cersei yine Yüce Sept’in basamaklarında duruyordu ama bu sefer, ayak takımının izlediği kişi Ned Stark değil, oydu.
"Bana bir daha hiç yapmak istemeyeceğim bir şey yaptı. Ona kendini kötü hissettirmemi sağladı. Dylan'ı bir kez daha terk etmeme neden oldu. En kötüsü de ona dünyadaki kimsenin hissetmesini istemediğim o duyguyu hissettirmemi sağladı; yalnızlığı ve güvendiği tek kişi tarafından da terk edildiğini. Yapayalnız kaldığını ve artık daima açılacağından emin olduğu bir kapısı kalmadığını."
Ne var ki ben, kendimle ilgili bazı meseleleri hala çözebilmiş değilim. Rendekar düşünüyor olmasından varolduğu sonucunu çıkarıyor. Ben de düşünüyorum, dolayısıyla varım, ama kimim? Galata'da, Yelkenci Hanı bitişiğinde ikamet eden Uzun İhsan Efendi mi, yoksa bugünden tam üç yüz sekiz yıl sonra, sözgelimi İzmir'de oturan mahzun ve şaşkın adam mı? Hangimiz düş ve hangimiz gerçek? Düşünüyorum, o halde ben varım. Düşünen bir adamı düşünüyorum ve onun, kendisinin düşündüğünü bildiğini düşlüyorum. Bu adam düşünüyor olmasından varolduğu sonucunu çıkarıyor. Ve ben, onun çıkarımının doğru olduğunu biliyorum. Çünkü o, benim düşüm. Varolduğunu böylece haklı olarak ileri süren bu adamın beni düşlediğini düşünüyorum. Öyleyse, gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.
Senin için gerçek bir baba olmayı, saçlarını okşamayı, seni öpmeyi çok isterdim. Ama düşlere dokunmak mümkün olabilir mi? Sana bu yüzden hem çok yakın, hem de çok uzağım. Veda etmek benim için son derece zor. O yüzden, her ne kadar uzakta olsam da seni, o eski yakışıklı yüzünle, Aglaya'yla birlikte hep düşlemek istiyorum.
Hoşçakal oğlum. Hoşçakal sevgili, biricik düşüm."
"Sinirlenmişti. Gözlerinden, o delik deşik bakışlarından belliydi. Ayağa kalktı. Önümdeki tabağı alıp duvara fırlattı. Tabak birkaç parçaya ayrıldığında yerimden sıçradım. "Benim hatam!" dedi başını sallayarak. "Benim hatam. Bunu düşünmeliydim. Küçük dansçı melek." Başını daha hiddetli salladı. "Dikkat etmeli. Güzel görünmeye dikkat etmeli." Başını ellerinin arasına aldı. "Düşünmedim." Sayıklarken bir bağırıyor bir sesi kısılıyordu. "Melekler dikkat etmeli."
Sayfa 416 - Martı Yayınları, Ansel Rogers ve AustenKitabı okudu