O hafta içinde kıyı bölgesinin çeşitli yerlerinde, Albay'ın on yedi oğlu, alınlarındaki küllü haç işaretlerine nişan alan bilinmedik katiller tarafından tavşan avlanır gibi vuruldular.
"Bana bir daha hiç yapmak istemeyeceğim bir şey yaptı. Ona kendini kötü hissettirmemi sağladı. Dylan'ı bir kez daha terk etmeme neden oldu. En kötüsü de ona dünyadaki kimsenin hissetmesini istemediğim o duyguyu hissettirmemi sağladı; yalnızlığı ve güvendiği tek kişi tarafından da terk edildiğini. Yapayalnız kaldığını ve artık daima açılacağından emin olduğu bir kapısı kalmadığını."
--- SPOILER İÇERİYOR OLABİLİR!!!!!! ---
--- SPOILER İÇERİYOR OLABİLİR!!!!!! --- :)))
Tam olarak buradaydı, diye hatırladı kraliçe. Janos Slynt, Ned Stark’ın kafasını saçlarından tutarak havaya kaldırmıştı, Stark’ın hayat kanı merdivenlerden aşağı akmıştı, o andan sonra geri dönüş olmamıştı.
Hatıralar çok uzak görünüyordu. Joffrey ölmüştü, Stark’ın bütün oğulları da öyle. Cersei’nin babası bile can vermişti. Ve şimdi Cersei yine Yüce Sept’in basamaklarında duruyordu ama bu sefer, ayak takımının izlediği kişi Ned Stark değil, oydu.
Spoiler içeriyor olabilir emin değilim.
Şimdi kendi kendisiyle gurur duyma zamanıydı, şimdi yaptığı şeyi yapabildiği, en sonunda cesaretini toplayıp bu yaşama veda edebildiği için. Ne büyük bir sevinç! Üstelik her zaman düşlediği biçimde yapıyordu bu işi ; hiçbir iz bırakmayan uyku haplarını kullanarak.
"Sanırım aşağıdaki ağaç senin hakkında yanılmadı."
"Nasıl yani?"
"O bir yaşam ağacı. John söylemedi mi?"
Kafamı sağa sola salladım.
"Yaprakların öylece ortaya çıkmasını sağlaman... Şey, bunun bir kaç anlamı var," dedi Fifer. "Öncelikle bir güç ve kuvvet işaretidir bu. Ama değişimi de temsil eder. Yeni başlangıçlar diyebilirsin."
"Ya." Belki de bu bilgi karşısında, yani sıfırdan başlayabilme şansı karşısında memnun olmam gerekiyordu. Ama onun yerine artık ne fark eder, diye düşünmeye daldım. Sonra aklıma başka bir şey geldi. "Kuş ne anlama geliyordu?"
Fifer, suratında belli gelirsiz seçilebilen bir gülümsemeyle kaşlarını kaldırdı. "Bence onu sana John anlatmalı."
Sayfa 239 - Yaşam ağacı hakkında Elizabeth ve Fifer konuşuyorlar.Kitabı okudu
Ne var ki ben, kendimle ilgili bazı meseleleri hala çözebilmiş değilim. Rendekar düşünüyor olmasından varolduğu sonucunu çıkarıyor. Ben de düşünüyorum, dolayısıyla varım, ama kimim? Galata'da, Yelkenci Hanı bitişiğinde ikamet eden Uzun İhsan Efendi mi, yoksa bugünden tam üç yüz sekiz yıl sonra, sözgelimi İzmir'de oturan mahzun ve şaşkın adam mı? Hangimiz düş ve hangimiz gerçek? Düşünüyorum, o halde ben varım. Düşünen bir adamı düşünüyorum ve onun, kendisinin düşündüğünü bildiğini düşlüyorum. Bu adam düşünüyor olmasından varolduğu sonucunu çıkarıyor. Ve ben, onun çıkarımının doğru olduğunu biliyorum. Çünkü o, benim düşüm. Varolduğunu böylece haklı olarak ileri süren bu adamın beni düşlediğini düşünüyorum. Öyleyse, gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.
Senin için gerçek bir baba olmayı, saçlarını okşamayı, seni öpmeyi çok isterdim. Ama düşlere dokunmak mümkün olabilir mi? Sana bu yüzden hem çok yakın, hem de çok uzağım. Veda etmek benim için son derece zor. O yüzden, her ne kadar uzakta olsam da seni, o eski yakışıklı yüzünle, Aglaya'yla birlikte hep düşlemek istiyorum.
Hoşçakal oğlum. Hoşçakal sevgili, biricik düşüm."
Martin şu sözleri bağırmamak için kendini tuttu:
" Yapıtlar tamamlanmıştı. O zaman açlık çekmeme razı olduğunuz, evinize gelmemi yasakladığınız ve beni sadece bir işe girmedim diye lanetlediğiniz halde, şimdi önüme yemekler diziyorsunuz. Üstelik yapıtların hepsi o zaman yazılmıştı. Şimdi, ben konuşurken, kendinizi tutuyor, fikirlerinizi söylemiyorsunuz, benim söyleyeceklerimi saygı ve dikkatle dinliyorsunuz. Size hepinizin kokuşmuş ve hırsızlarla dolup taşan bir topluluk olduğunuzu söylüyorum; ama öfkeleneceğinize, ne diyeceğinizi şaşırıyor, abuk sabuk sesler çıkarıyor ve söylediklerimin doğruluğunu kabul ediyorsunuz. Peki, neden? Çünkü şöhret oldum ben; çünkü çok param var. Yoksa Martin Eden olduğum, budala sayılmayacak 'sıkı bir çocuk' olduğum için değil. Size kalkıp da, ayın yeşil bir peynir olduğunu söylesem hemen kabul edersiniz, ya da en azından, yalanlamak için uğraşmazsınız, çünkü dolarlarım var, bir sürü dolarım var. Oysaki bunlar çoktan, çok önceden kazanılmış paralardı; bana ayağınızın altındaki toprağa tükürür gibi tükürdüğünüz zaman tamamlanmıştı o yapıtlar."
"Bana bir daha hiç yapmak istemeyeceğim bir şey yaptı. Ona kendini kötü hissettirmemi sağladı. Dylan'ı bir kez daha terk etmeme neden oldu. En kötüsü de ona dünyadaki kimsenin hissetmesini istemediğim o duyguyu hissettirmemi sağladı; yalnızlığı ve güvendiği tek kişi tarafından da terk edildiğini. Yapayalnız kaldığını ve artık daima açılacağından emin olduğu bir kapısı kalmadığını."