Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bu arada gözlerinin beni niye öyle derinden etkilediğini çok iyi biliyorum; bunu görür görmez anlamıştım. Gençlikten kalma bir sevginin böyle yer etmesi, arada bir kendisini göstermesi tuhaf. Ama onun güzel yüzü sende yok, sen ondan çok daha yaşlısın. Üstelik o bir telgraf operatörüyle evlenip Kabelvag'a yerleşti! Neyse, herkesin beğenisi kendine; beni sevmesini beklemiyordum, sevmedi de. Elden ne gelir... Bak, saat on buçuğu vuruyor. Gerçekten elden ne gelir. Ama şu on, on iki yıldır seni nasıl özlemle andığımı, bir an bile unutmadığımı bilseydin... Hehe, sonuçta bu benim suçum, onun elinden ne gelir. Başkaları birilerini bir yıl hatırlayıp bırakır, ben on yıldır hatırlıyorum.
Sayfa 37 - MonoklKitabı okudu
"Siyah esprisi, değil mi Helin?" dedi Yankı sadece benim anlayacağım şekilde. "O şaka benim de her aklıma geldiğinde böyle oluyorum ama sana olmasını hiç beklemezdim." Ben yutkunurken Koza bir öğretmen edasıyla, "Anlatın da biz de gülelim," dedi ve Yankı'ya döndü. Yankı onu umursamadı bile. Sokak
Sayfa 750
Reklam
Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinden Namaz Hususunda Nefsimize Beş İkaz Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri "Cenâb-ı Hak, Kur'ân-ı Kerîm'inde yüz yerde edâsını emrettiği namazdan daha büyük bir hakikat olsaydı, imandan sonra onu emrederdi" demiştir. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle: "Kainatta en yüksek hakikat
Fakat tekrar ediyorum, bu büyük adamın iniltilerine hatta gözyaşlarına şahit oldum. Benden başka hiç kimse görmedi bunları… Son günlerde artık ağlamıyordu. Fakat çoğunlukla inliyor, yüzü de gitgide acı çeken bir ifade alıyordu. Sanki sonsuzluk onu kanatları altına almıştı. Geceleri sessiz saatler geçiriyorduk. Mameluk yandaki odada horulduyordu. Napolyon bu adam için: “Odun gibi uyuyor ama bana çok bağlı,” derdi. Bir gün çok fazla canım sıkılıyordu. Gözlerimdeki yaşlar parlıyordu. İmparator bunu fark etti: “Benim acılarıma sen de mi katılıyorsun?” diye bağırdı. “Sen küçük çocuk, sade sen değil, belki de başka çocuk da, Roma Kralı olan oğlum da benimle aynı acıları paylaşır. Diğer bütün insanlar ise bana lanet okuyorlar. Kardeşlerime gelince, en zor zamanımda bana ihanet etmek için yarış ederler!” Hıçkırıklarla ağlamaya başladım ve ona koştum; o da kendini tutamadı, kucaklaştık ve gözyaşları döktük. Ağlarken ona: “Yazınız, İmparatoriçe Josephine’e bir mektup yazınız” Napolyon titredi. Bir an geriledi ve şu cevabı verdi: “Beni seven üçüncü bir kalbi bana hatırlattın; teşekkür ederim dostum!”
Belki de beni ilk defa geçmişim yere düşürdüğünde geleceğim için ayağa kalktım; ama bunu yaptım. Kulaklarımı bütün sesler kapattım, sadece koştum. Tek istediğim Sokak Nöbetçileri'ne ulaşmaktı, sonra ne olacaksa olsundu ama şu an tek istediğim onlarla birlikte olmaktı. Fark ediyordum, onlardan gideceğimi söylemiştim ama şimdi bu istediğim son şey bile değildi. Bu hayatta bana iyi gelen, yolumu güzelleştiren onlardı eğer onlardan da gidersem yaşamak için hiç hevesim kalmazdı. Gitmeyecektim. Ben Sokak Nöbetçileri'nden ve Yankı'dan gidemeyecektim.
Sayfa 861 - İndigo KitapKitabı okudu
A’raf Ayet:143 Mûsâ, belirlediğimiz yere (Tûr’a) gelip Rabbi de ona konuşunca, “Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım” dedi. Allah da, “Beni (dünyada) katiyen göremezsin. Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin.” dedi. Rabbi, dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca, “Seni eksikliklerden uzak tutarım Allah’ım! Sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim” dedi.
Reklam
"Mutsuzum, çünkü başıma şu geldi," demek yerine şöyle düşünün: "Başıma bu gelmiş olsa da mutluyum, çünkü acı çekmeden yoluma devam ediyorum; ne şu an beni kahrediyor ne de geleceğe dair bir korkum var"
Bir düşünce yakamı bırakmaz hiç: Yazmam gerek, yazmam gerek, yazmam gerek diye tekrarlayıp dururum. Bir hikaye ya da romanı mı bitirdim, nedense hemen bir başkasını, sonra bir üçüncüsünü, onun ardından da bir dördüncüsünü yazmak zorundayımdır... Konaklama yerlerinde dinlenmeden at değiştiren bir yolcu gibi durmaksızın yazarım, başka türlü davranmak da elim de değildir. Bunda güzel ya da aydınlık olan ne var, sorarım size? Of, ne saçma bir hayat bu! Alın işte, sizinle birlikte olmaktan haz duyuyorum şu anda, ama bitmemiş bir hikâye ya da romanın beni beklediği düşüncesi de bir an bile çıkmıyor aklımdan. Gökyüzüne bakıp da kuyruklu piyanoya benzeyen şu bulutun süzülüp gittiğini mi gördüm; hemen, bir hikâyemin bir yerine gökyüzünden kuyruklu piyanoya benzeyen bir bulutun süzülüp gittiğini koymalıyım diye düşünürüm. Vanilya çiçeği kokuyor değil mi? Hemen mim koyarım: "Ağdalı bir koku, çiçeği dul kadın giysisi renginde, bir yaz akşamı tasvirinde kullanılacak..." Sizin ağzınız dan ve kendi ağzımdan çıkan her sözcüğü kaptığım gibi, edebiyat dağarıma tıkıştırırım, bakarsın işe yarar! Bir çalışmayı bitirdiğimde dinlenebilmek, havasından çıkmak için tiyatroya ya da balık tutmaya koşarım. Ama hayır! Demir gülleye benzeyen bir şey kafamın içinde yuvarlanmaya başlamıştır bile. Yeni bir konu masaya sürükler beni ve dinlenme fırsatı bulamadan bir kez daha yazmaya koyulurum. Bu böylece sürüp gider...
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.